Dinleme ve Doğru Düşünme Kültürü

Abone Ol

Neden pek çok alanda başarısızız?

Neden iki yakamız bir araya gelmiyor?

Neden içinde bulunduğumuz çağın gerisindeyiz?

Nedir gelişmiş toplumlarla aramızdaki fark?

Niye gelişmiş ülkeler uzayda cirit atarken, biz yerlerde sürünüyoruz?

Her türlü olanağımız olmasına karşın neden, niçin, niye gelişmiş ülkelerle aramızdaki fark her geçen gün giderek açılıyor?

Devlet olarak yüz yaşındayız. Neden hâlâ Batı’ya muhtacız?

Gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkın; onların bilimle, bizimse hurafelerle uğraşmak olduğunu bile bile bu bataklıktan kurtulmak için neden en ufak bir çaba göstermiyoruz?

*    *    *

Evet göstermiyoruz çünkü doğru ve sağlıklı düşünmesini bilmiyor ve de beceremiyoruz.

Çünkü doğru ve sağlıklı düşünmenin nasıl olacağını bilmiyoruz.

Çağ dışı, bilim dışı saplantılarımız var.

Bilmeye de öğrenmeye de bu saplantılarımız izin vermiyor.

Hoş zaten günümüzde günümüz okullarında, günümüz öğretmenlerince bu tür eğitim ve öğretimler veril(e)miyor.

Verilse de yeni kuşak dinlemiyor.

Dinlemiyor, çünkü dinleme kültüründen yoksunlar.

Dinleme kültüründen yoksunlar, çünkü aile içinde ve okullarımızda “dinleme eğitimi” verilmiyor.

Evde anne babaları, okullarında öğretmenleri anlatıyor.

Anlatıyorlar da ne oluyor?

Bir kulaktan giriyor, diğerinden çıkıyor.

Dinleme ve dinletme bir iletişim sanatıdır.

Yetenektir.

Beceridir.

İletişim karşılıklı olur.

İletişim, yalnızca kişinin istediği iletileri karşı tarafa aktarma işi değil bunun yanı sıra karşı tarafı da anlama işidir.

İşitme duyusu, duyma eylemini gerçekleştirir ancak her işitilen ses onu karşı tarafın dinlediği anlamına gelmez.

Evet bir taraf bir şeyler anlatıyor.

Anlatıyor da anlattıkları dinleniyor mu ya da anlaşılıyor mu?

İşte sorun burada başlıyor.

Anlatan, anlatırken bir yandan da “dinleniyor muyum; dinleniyor olsam da anlattıklarım anlaşılıyor mu” nun denetçisi olmak durumundadır.

Bunu yapıyor mu?

Kuşkulu…

Kuşkulu çünkü, eser ortada.

Dinleme, sesli uyarıcıları işitmek, anlamak ve zihinde yapılandırmak için kulak ve beynimizde yürütülen karmaşık bir süreçtir.

İletişim, yalnızca kişinin istediği iletileri karşı tarafa aktarma işi değil bunun yanı sıra karşı tarafı da anlaması işidir.

İşitme duyusu duyma eylemini gerçekleştirir ancak her işitilen ses o sesin dinlendiği, dinlense de anlaşıldığı anlamına gelmez.

*    *    *

Kimse alınmasın, kimse kızmasın bana.

Bu uzunca girişi şunun için yaptım.

Benim kuşağım, şanslı bir kuşaktı.

İyi öğretmenlerimiz vardı.

Yerine göre öğretmen, yerine göre anne baba, yerine göre arkadaştılar.

Bizim öğretmenlerimiz, günümüz öğretmenleri gibi (ekonomik ve sosyal sorunlar yaşamadığı için olsa gerek) biz öğrencileriyle çok  daha ilgiliydiler.

Bizim dönemimiz öğretmenleri (öğrenci sayısının da çok olmamasından olsa gerek) dersleri; öğrencilerinin gözlerini tek tek tarayarak, anlattıklarının anlaşılıp anlaşılmadığını tek tek denetleyerek yaparlardı.

Öğretmenlerimiz o taramayla, anlatılanları kimin anlayıp, kimin anlamadığını hemen anlar, ona göre önlemini alır, ona göre tavır takınırdı.

Sözün özü anlatmak bir sanat, anlamak da bir beceridir.

Anlamak için önce dinleme güdüsünü geliştirmek gerekir.

Genel olarak anlama kültürümüz yok.

Anlama kültürümüz olmayınca düşünme / düşünebilme kültürümüz de yok.

O nedenle de “seçme kültürümüz / becerimiz” yok.

O nedenle çağın gerisinde kaldık.

O nedenle yerlerde sürünüyoruz.