Oğlum Ayaz, yoruldun ama şu konulara ait sorduğum suallere de cevap ver, der.
Sen okudun mu, evet der. Öncelikle dini bilgilerini ölçelim. Kimin kulusun, kimin ümmetisin, dinin ne, İslam’ın şartı, imanın şartı, namazın gusülün farzı vs vs her sorduğu suale tek cevapla karşılığını doğru olarak alır.
Haydi babanın yanına gidelim de seni babandan isteyeceğim ve seni okutup sarayımda vezir yapacağım, der.
Değirmende un öğüten babasının yanına gelirler. Padişah, Ayaz’ın babasına bakar. Saçı sakalı, üstü başı un içinde. Baba bu çocuk senin mi, der. Evet padişahım cevabını alır. Çocuğu çok iyi yetiştirmişsin, herhalde sen de çok bilgili olmalısın. Söyle bakalım bana şimdi kaç enedir değirmencisin? Bu sanat bana babamdan, ona da babasından kalmış, 70 yaşımdayım, 7 yaşımdan beri bu işi yaparım.
Peki, sanatının bütün inceliklerini bilir misin? Evet, der.
Söyle bakayım bana, bir tenekeden ne kadar un çıkar. Şu kadar. Bu değirmen günde kaç teneke buğday öğütür. Şu kadar. Peki, padişahım bir tenekede kaç adet buğday tanesi vardır diye sor bana deyince, söyle öyle ise kaç adet var?
Efendim, akşama kadar sayamayız. Padişah çağırın buraya otuz kişi, bir teneke buğdayı saysınlar bakalım der ve saydırır. Değirmenci 200-300 tane eksiği veya fazlası ile tahminen doğru söyler. Bir buğday sapağında çok güçlü başak ise 200 tane olabilir. En az 30-40-50’dir der. Padişah, aferin der.
Peki, söyle bana, amentüye iman nedir? Cevap yok.
Amentüyü oku, okuyamaz.
Peki, namaz? Namaz kılmaz, okuma bilmez.
İslam’dan imandan bihaber. Padişah öfkelenir. Şuraya bir darağacı kurun, asacağım bunu. Bir tenekedeki buğday tanesinin adedini biliyor pe.... ama dinden imandan ahlâktan haberi yok deyince, adamın oğlu Ayaz çocuk araya girer.
Padişahım, esas asılacak kişi babam değildir, dedemdir, onu asmalı, çünkü babama öğretmemiş, okutmamış, babam bunun acısını hep yüreğinde taşır ve onun için bana hususi hoca tutup okuttu. Getirin babasını, dedesini, asalım deyince.. Efendim, dedem mezarda, malumunuz der demez... Padişah Gazneli Mahmut çocuğun hakkında yanılmadığını onu yetiştirmek üzere saraya götürmeye karar vermesinde isabet ettim diye sevinir.
Ayaz’ın babasından izin alarak çocuğu atının terkisine bindirir ve saraya götürür. Onu okutur, yetiştirir. Önce vezir, sonra da başvezir yapar. Bütün yönetimi Ayaz’a teslim eder.
Ayaz; köyünden gelirken bir bohça getirir. Onu da sarayın önüne yaptırdığı kulübeye yerleştirir. Her sabah da saraya girmeden o kulübeyi ziyaret edip öyle görevine başlıyor.
Günler böyle geçerken, sarayın vezirleri Ayaz’ı kıskanmaya başlıyorlar. Başvezir olan Ayaz’ı çekememezlikten, padişah Gazneli Mahmut’a devamlı gammazlıyorlar. Sarayın önüne yaptırdığı ve her sabah saraya gelirken oraya kulübeyi uğradığını, o kulübede birşeyler sakladığı, bazı entriklaar çevirdiğini zannedip hükümdara Ayaz’ın aleyhinde geçiyorlar. Böylece gözden düşürmek istiyorlar.
Gazneli Mahmut Ayaz’ı çok iyi biliyor. Onun için alt vezirlerin dedikodularını kesmek için vezirlerle başvezir Ayaz’ı toplantıya çağırıyor ve onlara Ayaz’ın (başvezir) dürüstlüğünü isbaten göstermek istiyor. Toplantıda, vezirlere teker teker şu soruyu soruyor. Karşımıza büyük bir düşman ordusu çıktı, savaşı kaybettik. Şehre çekildik. Savunmaya geçtik. Nihayet savunmamız da kırıldı. O anda ne yapmamız gerekir. Hazinemiz altın dolu. Onu mu alıp kurtarırız, yoksa padişahın hayatı söz konusu, onu mu korur, saklarsınız, yoksa canınızı mı kurtarırsınız, yoksa istilacı komutanlara mı katılır, yalvarırsınız. Bu istiladan nasıl kurtulur, en az zararla bu varoluş-yokoluş olayını nasıl atlatırsınız, diyor ve herkes yazsın veya söylesin bana bildirsin diyor. Her paşa, vezir düşüncesini bir kâğıda yazıyor. Padişaha veriyor. Sonra da sözlü olarak yazdığı çareyi padişah nezdinde ispata çalışıyor. Bazısı; şehirdeki halkı tahliye eder, ölümden kurtarırız. Kimisi alemi ve nefsini kurtarırım, diyor. Kimisi, hazineyi alıp emin bir yere taşırım diyor. Kimisi düşmanla sulh yapar en az zararla hiç olmazsa ölümden kurtuluruz diyor. Ayaz paşa da, ben önce hakanımızı korur ve onu en emin korumalı bir yere naklederim. Ondan sonra var gücümle düşmana saldırır, ablukayı kırar, ya ölür veya kurtuluruz diye yazmış.
Gazneli Mahmut bu yazılanları anlatmaları için paşa ve vezirleri tekrar topluyor. Herkes fikrini anlatıp savunuyor, en son sıra başvezir Ayaz’a sıra gelince; Ayaz Paşa’ya neden önce hazinedeki altınları korunmuş bir yere taşımıyorsun da önce padişahı kurtarırım diyorsun ve sonra düşmana hücum eder ya ölür ya da öldürür kurtulursunuz diyorsun. Sebebini açıkla, deyince, Ayaz (Veziriazam) şu cevabı veriyor: Arkadaşlarım vezirler ağacın dallarını kurtarmaya çalışıyorlar. Ben ise ağacın kütüğünü kurtarmaya çalışıyorum. Kesilen dallar yerine gelir, çalınan altınlar yerine konabilir, eğer hakanımız sağ olursa... Fakat ölürse, altın da boşa gider, ağacın kökü de, der ve Gazneli Mahmut’a olan bağlılığını isbat eder. Kalbindeki yerini pekiştirir.
Gazneli Mahmut, peki Ayaz, sarayın önündeki kulübede ne yaparsın, her gün orasını ziyaret edersin, orada ne saklarsın, der. Ayaz da, sebebini şöyle anlatır; Padişahım, dünyada herşey emanettir. Makam, mevki, mal, hatta canlarımız, bir gün emanetler iade edilecektir. Ben köyümden gelirken çoban elbiselerimi, çarığımı, değneği, kepenek azık çantası vs aldım, o kulübeye yerleştirdim ve ziyaretimin sebebi ise, hergün kulübeye varıyorum, o eşyalarıma bakıyorum. Siz benim aslımsınız, sizi unutmadım, size bakıyorum, hizmeti, hakanıma bağlılığımı çoğaltıyorum. Padişahın iki dudağından çıkan bir sözle vezir ve veziriazam, başvezir oldum, ikinci bir sözle kizir, hizmetçi hatta ölüme bile mahkûm olabilirim diyorum. Onları hiç unutmadığımı eşyalarıma sesleniyorum. Ey nefsim, bir zamanlar ben çarıklı, kepenekli, eskili, fıskılı elbiseli bir koyun çobanıydım, şimdi koskoca bir imparatorluğun başviziriyim. Ama unutma, sen bir değirmencinin çoban oğlusun diyor ve nefsimi kırıyorum. Tevazu içinde, alçakgönüllü olarak halkıma hizmet ediyorum, diyor, Gazneli Mahmut emri veriyor. Kulübenin kapısını kırıp orada ne olduğunu öğrenin ve buraya getirin diyor. Dediğini yapıyorlar, gerçekten eski elbise, çarık, kepenek şapka, değnekten başka bir şey yok.
O zaman Gazneli Mahmut, Ayaz Paşa’yı kıskanan ve onu padişahın gözünden düşürmek için binbir düzenbazlıklar yapan diğer vezirlere Ayaz’ın üstünlüğünü ispat ediyor ve onlara şunu söylüyor;
Bakınız, bu dünya padişah da olsan, vezir de olsan, kizir de olsan, musallada er kişi niyetine diyorlar. Onun için malına güvenme bir kıvılcım kafi gelir. İskemlene dayanma, altından kayar. Güzelliğine inanma bir sivilce yeter. Yiğitliğine aldanma bir kramp seni yere serer. Han da hamam da mülk de hepsi yolcudur, yolcu yolunda gerek.
İşte bu sırrı Kur’an’dır
Küllü ben aleyha fandır (herşey fanidir)
İki kapılı bir handır
Konan göçer, kalan olmaz.
Gazneli devletinin ulu hakanı Mahmut Gaznevinin hikmetli öyküsüne devam edelim...
(SÜRECEK)