Din üzerinden siyaset, bu iktidarın sıkıştıkça başvurduğu en temel kaynaktır. Nasıl olsa sermayesi bedava ve harca harca bitmiyor. İktidarın önde gelenleri ve her kademeden temsilcileri din faktörünü her fırsatta kullanıyorlar. Son dönemde ise seçilme şansını tamamen kaybeden iktidar, her yönü ile dine sarıldı. R. Tayyip Erdoğan’ın “Bunlar dinsiz, imansız, kitapsız… Bunların dini, bayrağı yok… Biz emri Allahtan alıyoruz, onlar kandilden alıyor!” sözleri tahammül sınırlarını zorlayan boyuttadır.
Önceden biliyoruz AKP Anayasa Mahkemesi tarafından “Laikliğe karşı eylemlerin odağı” olmaktan ceza almış, sicilli bir partidir.
Ben bir din bilgini değilim. Bu konuda bir yargıya varacak ta değilim. İlkokul düzeyinde din bilgisi olan bir insan da bilir ki, Allahtan emri vahiy yolu ile sadece peygamberler alır. Daha önce AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan'ın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var.” demişti. Merak ediyorum ve gerçekten inanan bilinçli Müslümanları bu tip yönelişlerin üzeceğini acaba düşünmüyorlar mı?
Lafa gelince Türkiye’nin yüzde 99’u Müslüman diyorlar, siyasete gelince halkın yarısını temsil eden muhalefete “Dinsiz, imansız, kitapsız, Allahsız…” diyorlar. Siyasi İslam’ı meşru kılacağım derken, İlahi İslam’ın inananlarını üzdüklerinin farkında bile değiller. Zira kaybetme hırsı gözlerini karartmış.
Anlatmak istiyoruz ki, din gibi kutsal bir duygu, siyasetçinin kişisel ve siyasal çıkarlarına malzeme olmasın. Din inanan insanın yüreğinde, vicdanında saygın yerini korusun. Siyasetçi günlük kirli ve paslı sözcüklerin arasına, dinsel duyguları da sokup ideallerine meze yapmasın.
Hristiyan Dünyası reform ve Rönesans devinimleri ile Siyasal Hristiyanlık dönemini Ortaçağ’da bırakmıştır. Elbette istisnalar vardır. Örneğin İspanya’daki Faşist Franko diktatörlüğü gibi. Hristiyanlığı siyasal bir gereç olarak kullanmıştır. Yine Portekiz’de Salazar diktatörlüğü dini siyasallaştırarak aynı ereğe hizmet etti. 1970’li yıllarda bu diktatörlükler yıkılmıştır. Türkiye’de dinin siyasallaşmasının bir ileri aşaması ise, İslamo-faşist bir diktatörlük olarak kendisini dayatacaktır.
Sultanahmet Camisi’nin avlusuna kürsü koyarak siyaset yapmak hayra alamet değildir. Cami siyasi alan olarak kullanılıyor. Bu açıktan dini siyasallaştırmaktır. Anayasasında laiklik yazan bir ülkede siyasetin camiler, okullar ve kışlalardan uzak tutulması gerekir.
16. Diyanet işleri başkanı Sayın Ali Bardakoğlu; “İslam bir dindir… İslam’ı siyasi bir rejim olarak algılama çabaları doğru değildir.” Demektedir.
Osman Bölükbaşı ise; “Bütün sektörleri inceledim, en karlı sektörün, din ticareti olduğunu gördüm” derken, dini dinin kendi içindeki saygınlığı ve inanan insana saygı gereği siyaset ve ticaret fırsatçılığından arıtmak gerekiyor. Laiklik burada da vazgeçilmez bir unsur olarak güncelliğini koruyor.