Çağdaş eğitimin gereksinimleri bugün daha da zorlaşmış, çocuklar ıbir yarış içine sokmuştur. Anaokulundan itibaren 25-30 yaşlarına kadar sıkı bir öğretim ve eğitimin içinde mücadeleye sokmuştur. Dolayısı ile yerel, ulusal ve uluslararası rekabette eğitim ve öğretim bir yarış haline gelmiştir. Çocuğun aile ortamındaki eğitimi atta okullarındaki öğretimi yeterli gelmeyip, dershanelerle takviye gerekmekte, bu ise ailelere büyük külfetler yüklerken, öğrencileri de son derece yormaktadır. Ne yazık ki çare budur. Bu zorlukları gözönüne alarak çocukları kırmadan, dökmeden disipline edilerek ümit edilen eğitimine kavuşturulmalıdır.
4-Aile içinde çocukların da ana babalarına karşı görevleri vardır. Bu konuda herşeyi en iyi bilen ve ona göre yaratan ulu Allah cc. hazretleri, Kur’an’da bazı ayetlerde örneğin İsra 17/22-37, Meryem 19/41-88, Enam 6/151-153 gbii ayetlerde, kendisine inanç ibadetten sonra ana-babaya itaati, saygıyı, sevgiyi, iyiliği emreder. Hatta Hz. İbrahim’in babası müşrik, putperest olduğu halde, Hz. İbrahim babası Azer’e, babacığım diye hitabeder. Babasının azar ve tehditlerine rağmen ona saygıda kusur etmez. Bu bakımdan İslam kültüründe bu konuda bir söz vardır. “Baban Hıristiyan bile olsa, o isterse onu sırtında kiliseye götüreceksin” denir. Yani ana ve babaya üf, uf, aman, yaman gibi saygıyı zedeleyen hitaplar bile yasaktır. Elbetteki çocukların ebeveynlerine gösterdikleri saygı ve sevgi çocukların aile yuvalarında aldıkları edep, terbiye eğitimi ve ahlakla doğru orantılıdır.
5-İslam ahlakının toplumsal esaslarından birisi de; Toplumsal barış ve uzlaşmanın sağlanmasıdır. Bu cümlenin açılımı; toplum içinde bütün çeşitleri ile dini, dili, ırkı, mezhebi, meşrebi, tarikatı, cemaati, siyaseti, partisi, tuttuğu spor kulüplerine varıncaya kadar kim ne olursa olsun, bu çeşitliliğin bir halıya desenleri ile güzellik veren renkleri ve desenleri, motifleri gibi toplumsal farklılıkları da bu gözle görmek, kimseyi ötelememek, itelememek, ayrıştırmamak, farklılaştırmamak, sizdendir, bizdendir gibi ayırıma tabi tutmak toplumsal barışı zedeler ve uzlaşmayı zorlaştırır.
Birlikte yaşama kültürünü ortadan kaldırır. Örneğin, 1980 öncesi hatta yüzyıllarca içiçe dini aynı, dili aynı, vatanı-yurdu aynı hatta meşrebi aynı insanları iç ve dış düşmanlar sen alevisin, sen sünnisin vs gibi suni bir zorlama ile ayrıştırıp halkı birbirine kırdırmışlar, o içiçe olan halk yürekleri yanarak ayrışmışlar, şu taraf bu taraflı olmuşlardır. İşte bunların hepsi İslam’da olmayan tavır ve davranışlar ve hoşgörüsüzlüğün eseridir. Bu çok önemli bir tesbittir. Bin senede iç içe grift et ile kemik, kan ile damar olmuş bir millet bir senede araya sokulan fitnelerle yok edilebiliyor. Onun için toplumsal barış ve uzlaşı toplumsal huzur ve mutluluğun temelidir. Bu konuda ulu rabbimizin kutsal emirleri, Kur’an’daki öğütleri, R.SAV.in nezih hayatı son derece açık ve net olarak ortadadır. Sevgi ve kardeşlik, birlik ve beraberlik şarttır. Bütün müminler kardeştir. İman etmedikce cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe olgun, kamil imana kavuşamazsınız, buyurulmuştur.
5-İNSAN HAKLARINA SAYGI
İslam ahlakı; insan hak ve hürriyetlerine saygıyı emreder. Başkasının hakkını ve hürriyetini engellemek kaydıyle ve sorumluluğu herkesin kendisine ait olması kaydiyle kimsenin hakkını, hürriyetini ve davranışını sınırlamaz. Ancak içki, kumar, uyuşturucu, zina, nesli bozduğu için ve benzeri işlere hoş bakmaz ve yasaklar. Yani Allah cc. birşeyi yasaklamışsa onda mutlaka insanların, hayvanların, doğanın yararı içindir. Yoksa insan bu yasak işleri gizli yaparsa onu da cezalandırmaz. Toplumun göz önünde fuhşiyat ve menhiyatın işlenmesini engeller. Bu da toplumu o kötülükten korumak içindir. Çünkü İslam’da ve evrensel hukukta suçun şahsiliği, cezanın suçla ve suçlu veya suçlular ile sınırlı olması genel kuraldır.
(SÜRECEK)