DİLDEN GÖNÜLE -199
NE EKERSEN ORADA DA ONU BİÇERSİN
“Maslahatı alemin, dört şeye olmuş bina. Ben yeyim sen yeme, ben iyiyim sen fena” İnsanoğlunun peşinde koştuğu iş budur. Elbette ki dünya bir zindan değildir. Elbette ki yaşanacak yerdir. Ama insan sanki yeme içme gezme tozmadan ibaret gibiymiş gibi algılamak yanlıştır. Gayeye ulaşmak için dünya ve ahiret dengesini gözetmek gerekir.
Son söz olarak, dünyada her şey canlı-cansız bir amaç için yaratılmış. Abes, boş olarak yaratılan hiçbir şey yoktur. Bu aleme ibret nazarı ile baktığımızda bunu net olarak görürüz. “Fağteberü ya ülül ebsar” Müjdeler olsun ibret alanlara, ileri görüşlü olanlara.
DÜNYA AHİRETTEN DAHA MÜHİMDİR
Materyalist düşüncede ahiret alemi yok sayılır. İnkârcı bir düşüncenin mahsulüdür. Esasta ise Mevlana’nın deyimi ile dünya ile ahiret, ikisi de birbirlerinin olmazsa olmazıdırlar. Bedenle ruh gibidirler diyebiliriz.
Beden olmazsa ruh işlevini göremez. Bir işe yaramaz. Ruh olmazsa beden bir haftada kokar ve çürür. Ruhsuz beden hiçbir anlam ifade etmez. Bu benzetme dünya ve ahiret âlemine aktarıldığında aynı neticeyi intaç ettiği, doğurduğu görülür. İslam kültürüne öğretisine ve ona iman bilgilerine göre, ahiretsiz bir dünya düşünülemez. Çünkü dünya fani, geçici, ahiret baki, ebedidir. Buradaki incelik, sonsuz ahiret saadetinin kısa ve sonlu olan dünyada kazanılmasıdır. Onun içindir ki, dünya ahiretten daha mühimdir.
Dünya ekim, biçim, kazanç, çalışma, gayret yeri, ahiret te; bu mahsulün hasadıdır. Yani ahiret, yeme yuma, zahmet ve külfetten uzak, insanın arzusu ve ulu Allah’ın ihsanı üzerine ebediyet yeridir. Her türlü endişeden uzak, asude yaşama yeridir. Peki bu herkes için (inanan, inanmayan, çalışan çalışmayan, Allah’a itaat eden veya isyan eden bu dünyada küfür ve inkar bataklığında boğulan veyahut inanıp iman eden, imanının gereğini yaşayan Allah’ın rızasını kazananlar için) aynı mıdır? Hayır asla... Eğer böyle olsaydı, dünya olmazdı. İnsanlar ahiret aleminde rüya alemindeki gibi yaşarlardı. Durum hiç böyle değildir. Ölçüye tartıya koyarsak, ahiret bu ucu bucağı bilinmeyen kainat kadar geniş. Dünya ise bu boşlukta bir nokta kadardır, denebilir.
Zaten bir astronomi âlimi fezanın genişliğini dünyanın bu boşluktaki konumunu bir nokta olarak belirliyor. Hz. Mevlana bu gerçeği 800 sene evvel manevi gücü ile görmüş ve tesbit etmiş. Ulu Allah sonsuz ebedi hayatı, bir nokta kadar küçük olan bu dünyaya sığdırmış. Ahiretin kazanımını dünyaya vermiş. İnsanlar binlerce senedir bu bir nokta için çalışıp didinmişler. Kanlar döküp, birbirlerini yemişler, hala da yiyorlar. Ama hiçbiri bu dünyadan ahirete, dünyaya ait bir çöp bile götürememişlerdir. Uyan behey gafil dünyayı ahiret için kullan diyor. Dünya bu kadar küçük ve fani olmakla beraber ahiret hayatının sefalarından özellikler taşıması ve nefisi için çayır koyun için ne ise dünya da zevk ve sefa açısından insanlar için nefisler için odur.
Böyle olunca insanlar balığın oltanın ucundaki ufacık yeme canını verdiği gibi ebedi hayat uğruna fani dünya şehvetine şöhretine, mal mülk, makam mevki saltanatına esir olup ebedi hayatı gözden kaçırıyorlar. İşte dünya bunun için ahiretten mühimdir.
R.SAV.in veciz ifadesi ile, “Eddünya mezreatül ahire”. Dünya ahirtein tarlasıdır. Burda ne ekersen orada onu biçersin, buyurmuştur. İnsanın ahiretteki yerini dünyadan götürdüğü iyilikler, iman ve ameli salih belirlemektedir.
Harun Reşit, (Abbasilerin güçlü halifesi) kimine göre kardeşi, kimilerine göre can dostu mecazipten (ehlüllah velilerden) Pehlülü Birdane’ye “sarayda ateş kalmamış, bana bir ateş bul da gel” diyor. Pehlül gidiyor, bir müddet sonra geliyor. “Komşularda bulamadım” diyor. Harun Reşit, “sana ateş nedir git cehennemden getir” diyor. Pehlül gidiyor, uzun zaman sonra eli boş ateşsiz geliyor. Harun Reşit soruyor Pehlül’e “hani ateş”. Pehlül, “cehennemi uzun zaman dolaştım, cehennemde ateş yok.” “Nasıl olur, cehennem ateş kaynağı.” Pehlül, “Efendim, cehennem meleği (Zebani) dedi ki, Ey Pehlül, cehennemde boşuna dolaşma, burada ateş yoktur. Çünkü buraya herkes ateşini kendi getiriyor” dedi diye Harun Reşit’e haber veriyor.
SÜRECEK