DİLDEN GÖNÜLE -195
İŞLERİNİ BİTİREYİM DİYE PUSUDA BEKLER
Padişah, Emir Sultan’ın bu sözüne son derece öfkelendi.
Bu nasıl söz efendi? Bu lafı bilerek mi söylüyorsun? Benimle dalga mı geçiyorsun?
Hz. Şeyh, elini Yıldırım Han’ın kalbinin üzerine koyar ve, padişahım, cami dediğin, taş, toprak, ağaç, tuğla vs.den olan bir yapıdır. Taş binaya şarap fıçısı koymayı kötü görüyorsun da, Allah’ın yaptığı, ustası Allah cc. olan ve Kabe’den kutsal olan, yüce Allah’ın nazargâhı olan vücuduna şarap koymayı uygun buluyorsun da, taştan tokaçtan yapılan camiye koysan ne olur? Allah’ın yapıtına koyuyorsun da, kul yapısına koysan ne olur, dedi.
Emir Sultan’ın bu keşfi Yıldırım Han’ı ağlatmış ve ama onu irşad etmiştir.
Yıldırım Han, Emir Sultan’a, bu milletin huzurunda beni böyle rezil rüsva etmenin cezası nedir bilir misin, dedi.
Emir Sultan, evet, bilirim. Bana dört türlü ceza verebilirsin; Benim anında başımı vurdurursun. Sen zalim ben mazlum ve şehit olurum. Sırrı Hüseyin R.A. tecelli eder. Sen de yezidi zalim olursun. İkincisi; sürgüne gönderirsin. O zaman Sırrı Muhammed tecelli eder. Ben enbiyalar gibi muhacir olurum, sen de Mekkeliler gibi zalim olursun. Üçüncüsü; bana işkence yaptırırsın. Sonumuz, ölüm hak ondan kaçan ahmaktır. Dördüncüsü ise; beni zindana attırırsın. Hz. Yusuf’un sırrı tecelli eder? Sen ise tarih boyu kötü anılırsın.
Yıldırım Beyazıt Han; bu açık sözlülük, mertlik karşısında teslim oluyor. Ruhunu ve bedenini bu çirkinlikten temizliyor. Hocasının elini öpüyor.
Emir Sultan hazretleri, Yıldırım Han’a karşı ben sizin ahirette de padişah olmanızı istiyorum. Padişah olabilirsin ama padişahlığa layık olamayabilirsin. Ben sizin iki cihanda da sultan olmanızı arzuladığım için, sizden gelebilecek dünyevi bütün eza ve cefaları göze alarak böyle davrandım. Bilemiyorum bu olaydan evvel mi sonra mıdır, Yıldırım Han kızını Emir Sultan hazretlerine veriyor, Sultan vasfını alıyor.
Yıldırım’ın Emir Sultan’a sonsuz bağlılığı olmasaydı, kızını ona verir miydi? Başta ifade ettiği gibi, Yıldırım Beyazıt aslında vakur ve gururlu bir padişahtır. Tarihçilerin beyanına göre, Timurleng’e karşı Ankara savaşından önce haşin, şiddetli, hakaretler içeren bir mektup yazıyor. Timur, aksi, peşin hükümlü, aşırı cesaretli bir hakandır. Buna rağmen, bunu da kesin bilmiyorum ama okuduğum ve duyduğum şu ki, Timur, Yıldırım’a bir mektup yazıyor ve diyesi ki, iki koç ovada dövüşüyormuş, kurt da çalılıkta onları gözlüyor. Hele siz yorulun ben ikinizin de işini bitiririm dermiş. Çünkü bu günün batısı, o günün batısıdır. Niğbolu’nun intikamını almak için Timur’u Osmanlı’nın başına bela etmişler ve muvaffak olmuşlardır. Halbuki, iki hakan aynı millet, sükunet ve suhuletle hareket etselerdiler, acı sonlar olmazdı. Ankara savaşı, Yıldırım Han’ın sonunu getirmezdi diye düşünüyorum.
Emir Sultan gibi manevi müşavirleri olan bir kimse de olsa demek ki yanılabiliyorlar.
Tasavvufta; üzerinde durulan konulardan birisi de keramettir. Keramet, kevniye, ilk keramettir ki ehlüllah kabirdekilerin hallerini keşfedebilir. İkincisi; kerameti ilmiye, ilme dayalı keramet. Akıl, mantık ve ilim, bilgi yoluyla gösterilen keramet. Üçüncüsü de kerameti vucudiyye. Kalplerde kini okuma olayı.
Emir Sultan hazretlerinin, Yıldırım Han’ın hallerini keşfi, bu çeşit bir keşif keramettir. Netice; korkak ve ürkek, makam ve mevki endişesi ile hareket edenler, yöneticilerinin dümen suyunda boğulup gitmişler, yöneticilerini mahvetmişlerdir. Gerçek alimler ise yöneticilerini hep yüceltmişlerdir.
SÜRECEK