DİLDEN GÖNÜLE -175 -
5 DEĞİL 6’DIR, O DA HADDİNİ BİLMEKTİR”
Biraz da bildiklerinden söz et.
Köle, arifane söze başladı. Yaratılış sırlarından, ahiret hallerinden, insan aklının sınırları içinde kalan bütün hakikatleri birer birer anlattı. Kölenin bir derya olduğunu gören padişah, hem bilgisi, hem ahlakı, huyu âlâ dedi. Padişah ikinci köle konuşurken, daha önce konuşan hamama gönderdiği köle hamamdan döndü.
Padişah hamamdan dönen kölesine, ‘saatler saadetler olsun’ dedikten sonra, arkadaşınla senin hakkında konuştum. Çok üzüldüm. Önce konuştuğun sözlere bakarak seni iyi birisi demiştim. Arkadaşın senin için kötü şeyler söyledi. Keşke onun söyledikleri sende olmasaydı, diye onu sınamak istedi.
Padişahım, o hain benim için ne söyledi bazılarını bana anlat, dedi.
Önce senin iki yüzlü olduğunu, sonra insanların başına dert olduğunu vs. anlattı, deyince, köle son derece sinirlendi, kızardı, ağzı köpürdü. Kendisi için çok güzel şeyler anlatan ama padişahın kendisini sınadığının farkında olmadan arkadaşı hakkında söylemedik kötülük kalmadı. En son o kıtlıktan çıkmış köpek gibidir, pislik yer gibi ağır sözler söyledi. Halbuki arkadaşı onun hakkında kötü bir şey söylemediği gibi onu methederek göklere çıkarmıştı.
Durumu anlayan padişah gerçeği görmüş, iyiyi kötüyü seçmişti. Arkadaşını kötüleyen köleye hitaben şöyle dedi:
‘Senin sözünle özün aynı değil. Senin ruhun kokmuş. Onun ise ağzı kokuyor. Ağız koksuna çare vardır. Huy ise canla çıkar. Can çıkar huy çıkmaz. Sınavı sen kaybettin.
Arkadaşın Amir sen onun emrinde memur olacaksın. Şunu iyi bil, iyi bir yüz kötü huyla bir araya gelirse bir mangır (bakır para) bile etmez.
Bir kimsenin hem bedeni, hem ruhu, ahlakı güzelse aliyyülaladır. Beden güzelliği yok olsa da huy güzelliği bakidir. Onun için yüzü güzelden usanılmış, ama huyu güzelden usanılmamıştır.’
Mevlana hazretleri bu hikayesinde iki esası öğütlüyor. Bunlardan birincisi, insanın ahlak güzelliğinin esas olması, insan bilgisinin hareketlerine yansıması, insanın özü, hali, galinin bir olmasının şart olduğu.
İkincisi ise; başkaları bizi çekiştirseler de onların yaptığı kötülüğü bizim yapmamamızın lüzumunu…Kim ne yaparsa yapsın kendine yapar. İyi yapar, kötü yapar. Kimse kimseye bir şey yapamaz. Yaptım sanır. O kötülük dönüp dolaşıp sahibinin ayağına dolaşır. Kişi kazdığı kuyuya kendi düşer. Mazlumun ahı yerde kalmaz. Dedikodu korkunç felaketler doğuran acı bir kul hakkıdır. Kişi birisinin malını çalar, ele geçirir ve başkasının hakkını üzerine almış olur, sonunda ben bu suçu işledim, cezaya layıkım denebilir. Bir de bedava günaha girme diye bir olay var. Eline birşey geçmediği halde, onun bunun gıybetini, dedikodusunu yaparak onların günahlarını üzerimize almamıza bedava günaha girmek denir ki, bu bir ahmaklıktır.
İNSAN HADDİNİ BİLMEK KADAR İRFAN OLMAZ
İslamın şartı beştir. Namaz kılmak, ramazan orucu tutmak, zekat vermek, hali vakti yerinde olanın hac etmesi ve en büyük kelime olan şehadet getirmek. Yani Allah’ın tek ilah olduğuna, Hz. Muhammed SAV.in onun kulu, resulü ve son peygamberi olduğuna inanmaktır.
Bunlara inanmayana Müslüman denmez. Bizim Türk espri kültüründe bir söz vardır. İslamın şartı 5 değil, altıdır. Birisi de insanın haddini bilmesi ve haddini bilmeyene de haddini bildirmesidir, derler. İşte Mevlana hazretleri haddini bilmek konusunda fabl türü (hayvanları konuşturma sanatı) bir hikaye anlatarak bu konuya açıklık getiriyor.
SÜRECEK