DİLDEN GÖNÜLE -174 -
İYİLİK DE O İNSANI CENNETE GÖTÜRÜR
Padişahın iki köleyi sınava tabi tutması
(Huy güzelliğinin önemi hakkında)
Mevlana hazretleri doğruluğun, doğru sözlülüğün, doğruluk üzere olmanın bir Müslüman için olmazsa olmaz olduğunu belirtmek için güzel bir hikaye arzediyor.
Devrin padişahlarından birisi, olgun yaşlarda iki köle satın aldı. Köleleri satın almadan onlarla hasbihal etti. Akıllarını, fikirlerini, konuşmalarını ölçtü biçti ve beğendi, satın aldı. Çünkü köleler zeki ve olgun kişilerdi.
(Not: Kölelik, son 150-200 yıl öncesine kadar geçerli olan bir olaydı. İnsanları kaçırıp mal, meta gibi satarlardı. Orta çağda ve İslam’dan önce ve hatta sonra hayvan pazarları gibi köle pazarları kurulur, ihtiyacı olanlar oradan insanları satın alırlardı. Dünyada kölelik böyleydi. Ama İslam’da böyle değildir. Kölelik ancak harp esiri olanları kapsardı. Harbe iştirak etmeyen kılıç çekmeyen siviller esir edilip, köle edilemezler. O zamanın genel şartları içinde İslam’da en büyük ibadet köle azat etmektir. Gerek had, gerekse ceza, gerekse kefaretlerle cezadan kurtulmanın birinci derecede yolu yoktu. Köle azat etmek, onu hürriyetine kavuşturmaktır. 1500 sene önce bir sistemde böyle bir şart yoktur. Zamanımızda kölelik müessesesi tarihe karışmıştır. En azından hukuken yok olmuştur. Ama fiilen bazı yerlerde kölelik düzeni vardır. Ama kölelik fiilen Birleşmiş Milletler’in kararıyla kökten yasaklanmıştır.)
Padişah, köleleri sınav sonucu satın aldı ve kölelerine şu sözleri söyledi:
“Unutmayın insan, dilinin altında gizlidir. Şu dil can kapısının perdesidir. Bir rüzgar perdeyi kaldırırsa biz içeriyi görebiliriz. Yani bilmediğimiz bir kimseyi tanımak için onunla konuşmak, onun ruhunu örtmüş olan perdeyi açmaktır. Böylece kişinin huyu dilinin altındadır sözü tahakkuk eder, anlaşılır.
Onun can evinde inci mi var, buğday mı var yoksa hazine mi, yoksa yılan yuvası mı olduğu anlaşılır. Onun için insanları anlamak için mülakat yapılır?”
Yukarıda sayılanlar bilginin derinliğini ifade etmek için kullanılmıştır.
Padişah bu sözleri satın aldığı köleye konuşuyor, köle de padişaha arifane cevaplar veriyordu. Sanki köle bir ilim ve irfan denizi gibiydi.
Padişah o zeki köleyi bıraktı. Öbürüne beri gel dedi. Fakat bedensel olarak ne yazık ki kölenin ağzı kokuyordu. Dişleri kapkara idi. Bu durum padişahı memnun etmedi. Ama yine de kölenin durumunu bilmeliydi.
Padişah ikinci köleye önce şu ağız kokusuna bir çare bulalım. Sen görünümün ilk bakışta iyi bir intiba vermedi. Ama ruhun güzele benziyor. Bir kusur için bin meziyet itilmez. Bir pire için bir yorgan yakılmaz.
Şöyle yanıma otur da bana bir hikaye söyle, bilmiyorsan hayat hikayeni anlat. Öbür köleye de sen de hamama git, yıkan dedi. Arkadaşı ayrıldıktan sonra kölenin hikayesini dinledi. Sonra ona dedi ki; “Senden önce de senin arkadaşınla, hamama gönderdiğimle senin hakkında konuştum. O senin için hiç iyi şeyler söylemedi. Seni kötüledi.”
Bu sözleri padişahtan duyan köle üzüldü ve cevaben “Arkadaşım bunları söylemişse doğru söylemiştir. Çünkü onun hiç yalan söylediğini duymadım. Demek ki bizde bazı arızalar gördü ki size söylemiş”.
Padişah, o senin kusurlarını söylediği gibi sen de onun kusurlarını anlat bakalım da bileyim, dedi.
“Padişahım, gerçeği öğrenmek istiyorsan, o benim gerçekten hoş bir arkadaşım ve hikmet sahibidir. Eğer bunlar kusur ise, ben onun kusurlarını sayayım. Onun kusuru sevgidir, vefadır, insanlıktır. Onun ayıbı doğruluktur, zekadır, dostluktur, cömertliktir. Onun ayağının altındadır. O hep kendi ayıbını söyler. Başkalarının ayıbını örter” deyince, padişah sen arkadaşının meziyetlerini sayıyorsun ama, abartma sonra utanırsın.” dedi.
SÜRECEK