Yarın “Dil Bayramı”nın 91’inci yılı…
2009 yılı içinde Çorum Atatürk Lisesi öğrencileri, 26 Eylül Dil Bayramı nedeniyle işyerlerindeki yabancı isimleri okul duvar gazetesinde teşhir etmişler, Türkçe konusunda gerekli duyarlılığı yükseltmek istemişlerdi.
Ne demişti öğrenciler?
“Yabancı sözcüklerle güzel dilimiz kirlenmekte ve yozlaşmakta” demişlerdi.
“İşyeri isimleri almış başını gitmekte” demişlerdi.
“Türkçemize sahip çıkılmamakta” demişlerdi. Yani bu ve benzeri tespitlerle, bir uyarı yapmaya çalışmışlardı.
***
Haklı idiler…
“Tam” yerine “full” denilirken…
“Eğilim” yerine “trend” denilirken…
“Tamam” yerine “okey” denilirken…
“En fazla” yerine “maksimum” denilirken…
“Saçma” yerine “absürt” denilirken…
Ve çocuklar bile “güle güle” yerine “bye bye” (bay bay) derken…
Ve de caddelerde, sokaklarda işyeri isimleriyle dilimiz işgal edilirken…
O gün tepkisini gösteren Çorum Atatürk Lisesi öğrencileri haklı idi.
Duyduğu bir öfkeyle 1 Eylül 2006 günlü Hürriyet Gazetesi’ndeki kinayeli bir köşe yazısında “Türkçe, Türklere rağmen yaşıyor” diyen Mehmet Y. Yılmaz haklı idi.
Ve “Türk Einstein”ı olarak tanınan ve “Türkçe eğitim yapılmazsa bilim olmaz” diyen, Türkçenin itilip kakılmasından, bir “sömürge dili” gibi görülmesinden rahatsızlık duyan ve de uyarmak için “Bye Bye Türkçe” kitabını yazan Oktay Sinanoğlu haklı idi.
***
Çünkü dil bir iletişim aracı olmaktan öte bir olgu idi.
Çünkü dil, bir toplumun ortak hafızası idi.
Çünkü dil, değerlerin ve düşüncenin koruyucusu idi.
Ve de dil, siyasal olarak var olmanın da siyasal bütünleşmenin de olmazsa olmazı idi.
Özet olarak dil; milli bütünleşmenin, milli olarak var olmanın ve de milli bir heyecan yaratmanın temel ve vazgeçilmezi idi.
Nitekim dil konusunda iletisi büyük sözler de söylenmişti.
“İnsan kendi diliyle düşünür” denilmişti.
“Dilini kaybeden kimliğini kaybeder” denilmişti.
Asırlar öncesinden bilge Konfüçyüs, “Bir millet yok etmek isteniyorsa, işe önce dil ile başlanır” demişti.
Ve de asırlar öncesinden Eflatun, “Düşünce dilden, dil düşünceden doğar” demişti.
Bu nedenle Atatürk, 1 Kasım 1932 günü “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır” demişti.
İşte Türk Dil Kurumu (TDK), bu nedenle kurulmuştu.
Ve de başlatılan “Dil Devrimi”, bu nedenle başlatılmıştı.
***
TDK 12 Temmuz 1932’de kuruldu.
İlk adı “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” idi. 1934 yılında adı “Türk Dili Araştırma Kurumu” oldu. 1936 yılında ise şimdiki adı olan “Türk Dil Kurumu (TDK)” oldu.
Ve 26 Eylül 1932 günü yapılan ilk kurultayda 26 Eylül, “Dil Bayramı” olarak kabul edildi.
TDK, kurulduğu ilk günden başlayarak, özellikle Atatürk’ün sağlığında “Tarama ve Derleme Sözlüğü” ile dilde hızlı bir arılaştırma çalışması başlattı.
Tarama Sözlüğü, eski eserlerin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan sözcüklerin derlenmesiyle oluşan sözlüklerdi.
Atatürk’ün ölümünden sonra da dildeki bu arılaştırma, yani “Öz Türkçe” akımındaki çalışma 1983 yılına kadar sürdü.
Ama üzerinde siyasi kavganın da yer aldığı bu çalışmaya, 1983’de darbeciler tarafından nokta konuldu.
Peki, dil üzerindeki çalışmalara ve Dil Devrimi ile Dil Bayramı’na, siyasal ve toplumsal yaklaşım nasıl oldu? (Yarın…)