DEVRİM İÇERİDEN BAŞLAR
Oysa herkes benim bildiğim yollara gittiğimi sanıyor, ben bilmediğim yollarda içime kalın kitaplı cümleler biriktiriyor ve susuyorum. Yorgunluktan eskimiş yüz çizgilerimin içine yeni rengârenk yüzler çizmeye çalışıyorum. Saçlarımı öylesine toplayıp, içimi bir türlü toplayamadığıma kızıyorum. Üzerimde sıradan bir jean, sıradan bir tişört, gözlerimde sıradan bir bakış, dilimde sıradan bir şarkıyla sonbaharın üstüne basa basa yürüyorum.
Aylardan Kasım ve ben, kendimi Tanrı’ya karşı suç işlemiş bir kahraman olan Sisyphos gibi hissediyorum. Sırtımda koca bir kayayı tam tepeye çıkardığım an, kaya tekrar aşağıya düşüyor. Tekrar yüklenip yukarı çıkartıyorum, tekrar aşağıya düşüyor. Tekrar tekrar tekrar..
Oysa yaşamın, zamanın, anın tekrarı yok ama kendimle savaşmaktan anları unutuyorum. Ne diyordu şair "insan en çok kendine yenilir” yeniliyorum. Her yenildikten sonra kendimi, bedenimden yeniden doğuruyorum.
Bazen kendimi göz rengi değmeyen duvarda bir çivi gibi hissediyorum. Kimse beni görmüyor. Kimse renkli resimlerini asmıyor ve o an yüreğimin silik izlerinde bir yüz bulmaya çalışıyorum.
Oysa herkes gibi nefes almak, herkes gibi yaşamak, yaşamı onların gözleriyle görmek; bir yeni ayakkabı, kırmızı bir elbise, güzel bir yemek, dilinin üstünde güzel tatlar bırakan bir tatlı; başkaları gibi kendi içimi örtmeye yeter miydi?
Oysa içimde denize atmak istediğim binlerce taş saklanıyor, ama onları oradan alıp atamıyorum.
Kimsenin kimseyi anlamadığı bir gezegende cümleler kurarak, boşluğa bağırmaktan başka iş yapmıyorum.
Hey sen! Okuyucu!
Cümlelerim yüreğinin o dar kapısından geçebiliyor mu? Yoksa yüreğini hep kilit altında tutanlardan mısın?
"Hadi" diyor içim!
Ayaklarını mavi sulara uzat, avuçlarında bir tutam düş, yüzünün kıyısında bir gülümseme, yüreğinin içinde bir devrim olsun. İçindeki çocuğun nasıl yalın ayak kumların üzerinde koştuğunu göreceksin.