Beka, TDK (Türk Dil Kurumu) sözlüğünde, kalıcılık, ölmezlik olarak tanımlanmaktadır. Türk kültüründe “Devlet-Ebed-Müddet”, “Sonsuz olan devlet” demektir. Son bir kaç yıldır, bir beka sorunudur aldı başını gidiyor. Ülkenin bekası tartışılır duruma geldiyse, gerçekten de ciddi sorunlar var demektir. Bir ülkenin beka sorunu nasıl oluşur. Hangi koşullarda doğar, onu sorgulamak gerekir.
Devlet hangi koşullarda beka sorunu yaşar. Ya da o durumlara düşürülür ve bu çıkmazdan nasıl çıkılır?
*Öncelikle ülkenin kurucu değerlerine saygıyla yaklaşmak gerekir. “İki ayyaş” gibi sözler, sadece Türk toplumunu yaralar ve şu sorunun sorulma haklılığı doğar: Onların ayyaş kafayla var ettiklerini, siz ayık kafayla, tüm varlıkları sattığınız halde, ayakta durabiliyor musunuz?
*TC’nin çoğu kurumlardan kaldırılması, Türk sözcüğünün hafife alınması, kimlik bunalımı sorunu ve toplumun bu can alıcı konuda tepkisiz kalması.
*Ülkenin gözbebeği gibi koruması gereken, kurumlara kumpas kurulması, yabancılara satılması. (Kozmik odalar, yollar, köprüler, enerji sahaları, banka ve telekomünikasyon v.b yerler.)
*Ülkemiz tarımda kendine yeten 7 ülkeden biriydi, şimdi samandan, kuru soğana, kuru fasulyeye kadar dışardan alıyorsak, hayvancılık da dahil, tohumda dışa bağımlıysak, ciddi sorun var demektir.
*Eğitimde akıl ve bilim değil de hurafeler ağır basarsa… Eğitimde 2000 yılında dünya sıralamasında 25. iken şu an dünya 101’incisiyiz. Çünkü “Cahilin ferasetine güvenen” , “Dünyanın düz olduğunu iddia eden” ve halka şifa niyetine “deve idrarı” ikram eden profesörlerimiz var. “Dindar ve kindar nesil yetiştirme” sevdasıyla, eğitim felç oldu.
*17 yılda bacası tüten kayda değer bir fabrika yapılmadıysa, üstelik te var olanlar, özelleştirme adı altında yerli ve yabancı şirketlere satıldıysa, hatta değerinin çok altında…
*İthalat yükseliyorsa, cari açık büyüyorsa, ülkeyi üretmeyen, tam bir tüketim toplumu haline getiriyorsanız.
*Tüm bu olumsuzlukların sorumlusunu, dış güçler ve muhalefette arıyorsanız. Çıkmaza girdikçe, hedef ve gündem değiştiriyorsanız. “Yurtta ve Dünyada Barış” söylemini içselleştiremediyseniz.
*Atamalarda ve işe alımlarda liyakate değil sadakate ve torpillilere öncelik tanınıyorsa, KPSS’de 1. gelen değil de barajı geçemeyenler öne alınıyorsa. Yakınını ve yandaşını koruma adaletsizliği varsa. Üniversite soruları çalınıyorsa. Adam kayırmalardan ve işsizlikten gencecik insanlar, acım acım diye bağırıyorsa.
*Laiklik etkisiz hale getirildiyse. Din siyasete alet ediliyorsa. Gerçek bilim adamları değil de, Cumhuriyet karşıtı güçler ön plana çıkarılıyorsa.
*Makam sahiplerinin koltukları dışında, milletin hak ve kazanımları geri plana atılıyorsa. Toplumsal kazanç heyecanı bir tarafa bırakılıp, bireysel menfaat peşinde koşuluyorsa.
*Tasarrufa değil de, savurganlığa, israfa yöneliyorsak. Kamu malları har vurulup, harman savruluyorsa.
*Kollektif akıl dururken, tek adamdan mucize bekliyorsak. Demokrasiyi içselleştiremediysek. Ülkenin bilim adamı yazar, çizerini mahpushanelere kilitlerken, aydınları ve bilim adamlarını ülkeyi terkeder duruma düşürüyorsak.
Görülüyor ki beka sorununu kendi ellerimizle yaratmışız. Çıkış ise ortada, ülkenin kuruluş (fabrika) ayarlarına dönmek. Akıl, bilim, laik demokratik cumhuriyet ve hukuk devletine.
Çıkmaz sokağa girdiyseniz önünüzde iki seçenek var. Duvara toslamak mı? Yoksa yol yakınken, fabrika ayarlarına geri dönüp çağdaş uygarlığı yakalamak mı? Tercih 82 milyon yurdum insanınındır. Saygıyla arz ederim.