CUMHURİYET İKİNCİ 100 YILA GİRERKEN…

Abone Ol

Emperyalizmin Ortadoğu jandarması İsrail tarafından, günlerdir havadan, karadan, denizden bombalanan mazlum Gazze halkının acısı, tüm Türk halkının vicdanını sarsarken

Yine de görkemli törenlerle ve büyük coşkuyla kutlandı Cumhuriyet’in 100’üncü yılı.

Ne diyordu Mustafa Kemal?

 Memleketin bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış...”

Yani bu ülke, işte bu koşullarda kurtarılmıştı emperyalist işgalden...

Ve de savaştan savaşa koşan, 11 milyonu köyde yaşayan 13 milyon yorgun insanla kurulmuştu bu Cumhuriyet.

Elbette Cumhuriyet, kaybedilmemesi gereken bir kazanımdı bu ülke için.

Çünkü Cumhuriyet yaşama hakkı idi, sağlık hakkı idi, eğitim hakkı idi.

Çünkü Cumhuriyet kadınlara seçme ve seçilme hakkı idi, din ve vicdan özgürlüğü idi, düşünce ve basın özgürlüğü idi.

Çünkü Cumhuriyet Saltanatın kaldırılması idi, hilafetin lağvedilmesi idi, egemenliğin saraydan alınıp halka verilmesi idi.

Ve de Cumhuriyet laiklik idi, medeni hukuk idi.

Yani bunlar Cumhuriyet’in getirileri ve Cumhuriyet’le kazanılan değerler idi.

***

Ve bu kazanımlardan amaç:

Çağdaş, laik, demokratik bir hukuk devleti olmaktı.

Kalemin silahtan tehlikeli görülmediği bir Türkiye olmaktı.

Yani özgürlüklerden korkmayan siyasal ve sosyal bir yapı olmaktı.   

Çünkü Cumhuriyet, modern dünyaya açılımın ilk kapısı idi.

Çünkü Cumhuriyet, “kulluktan yurttaşlığa” geçişin ilk adımı idi.

Ve de Cumhuriyet devrimleri, bu toplumun kendi kimliğini ve dilini bulması idi.

***

Peki, 100 yılda bu hedeflere ulaşıldı mı? Ulaşılamadı.

Çünkü halkından korkmayan bir devlet, devletinden korkmayan bir halk olmaktı hedef. Ama olmadı, olamadı.

Çünkü 100 yıllık Cumhuriyette:

Özgürlüklerden korkmayan bir siyasal yapı olmaktı hedef

Bağımsız, tarafsız ve güven sağlamış bir yargı olmaktı hedef

Yani üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğü idi hedef

Ama olmadı, olamadı.

***

Ve de tam bağımsız, demokratik bir devlet olmaktı hedef.

Kurucular, özellikle bu hedefleri koymuştu. Ama olmadı, olamadı.

Ne diyordu Nazım?

Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim…”

Böyle diyordu Nazım, ama galiba bizim olamadı bu memleket...

Çünkü 1950’den itibaren ülke toprakları ABD üsleriyle, NATO üsleriyle dolduruldu.

Çünkü milli kaynaklarımızın neredeyse yarısı yabancı ellere teslim edildi.

Çünkü okyanus ötesiyle dost(!), komşularımızla düşman olundu.

Kısaca üç tarafı denizle çevrili, dört tarafı düşmanla çevrili bir devlet olundu.

***

“Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarıyla, barışın mesajını vermişti kurucu irade.

Ama 100 yıldır ülke içinde bile bir barış sağlanamaz oldu.

Toplumsal barışın tohumları yeşeremez oldu.

Farklılıklara karşı önyargılar yıkılamaz oldu.

Öyle ki, büyük reklâmlarla başlatılan ve de umut vaat eder görünen açılımlar bile sonuç alınamadan söner oldu.

Yani tam 100 yıldır Kürt sorunu çözülemez, Alevi sorunu çözülemez oldu.

***

Peki, neden?

Bunun nedeni cumhuriyet midir, cumhuriyeti kuranlar mıdır? Hayır.

Ya da Türk toplumunun karakterinde, cumhuriyetle uyuşmazlık mı vardır? Hayır.

Bunun nedeni:

Bilinçaltındaki cumhuriyete duyulan itirazların yok edilememiş olması ve bu itirazların siyasi hesaplarla kullanılmış olmasıdır.

Ve de ülkeyi yöneten ama cumhuriyetin hedefini kavrayamamış basiretsiz, yeteneksiz siyasi kimlikler ve siyasal anlayışlardır.

***

Evet, içeride ve dışarıda barışık bir Türkiye görünümü çizmek gerekirken…

Cumhuriyetin 100’üncü yılında, yukarıda ifade edilen bir Türkiye görünümü çizmek doğru değildi.

Ama görünüm budur.

Ve bugün bölge politikalarında da ABD ile Rusya arasına sıkışmış gözüken ülkemizde görünüm budur.

Ama mutlak değişmesi ve de değiştirilmesi gereken bir görünümdür bu

İşte bugün oluşan büyük heyecanın, bu görünümü değiştirmesi ve barışık bir Türkiye yaratması dileğiyle, Cumhuriyetin 100’üncü yılı tüm halkımıza kutlu olsun.