ÇOCUKLUK ANILARI - 4 -

Abone Ol

Bahardan son güze değin günde ortalama 50-60 hayvan yükü odun girerdi köye. Çoğu kişi çift hayvanla giderdi oduna. Hiç boş kalmazdı Karadağ yolu. Köyden çıkışla Çörekdede, Çavuşdamı, Kavağın Çay, Kavağın Pınar, Davultepe, Derviş Pınar’ı, Karaağaç Düzlüğü ve Kalfet’in Çay güzergâhını izleyerek Irmağa (Çorum Çayı) ulaşılırdı. Bir saat sürerdi ırmağa ulaşmak. Sonra ırmak üzerindeki ahşap köprü aşıldıktan sonra, ardıçlık geçilir; Dikyol’dan Karadağ’a yukarı tırmanılırdı.

Dikyol’da başlayan yokuş dağ yolu çok yorardı bizi. Soluk soluğa kalır, gök terlere batar çıkardık. Yorgunluktan titreyen ince, güçsüz bacaklarımla, zor taşırdım cılız bedenimi.

Üçkaya denilen yere varmadan önce, yollar çatallanırdı sağlı sollu olarak birer patikaya dönerdi. Patikaların her biri dağın değişik kesimlerine doğru giderdi. O döneme göre oldukça işlek patikalardı dağdaki odun yolları. Eskiler, rahat odun taşımak için bu yollara gerçekten de büyük önem ve emek vermişlerdi. Zaman içinde ben de dağın bütün semtlerini öğrenecek, avucumun içi gibi bilecektim her yanını.

Oduncu grubundaki bir öncünün peşi sıra gidilir, belli bir yerde patika yoldan saparak içerilere doğru dalınırdı. Nerede devrilmiş, kurumuş meşe ve çam dalları varsa orada durulurdu. Hayvanları, otlaması için bir ağaca ya da çalıya bağlar, ivedi olarak odun toplamaya koyulurduk. Bizler yetişkinler gibi balta taşımazdık. Sadece tahralarımız olurdu ellerimizde. Onu da, kuru dalları budayıp, odun yapmada kullanırdık. Hayvanın taşıyabildiği oduna ‘bir yük odun’ denirdi. Hayvana yüklediğimiz bir yük odun, iki taydan oluşurdu. Bir tay odun, bir öbek odun demekti. Bu öbeklerin biri hayvanın semerinin bir yanına, diğer öbekse, diğer yanına yüklenirdi.

Bir yük odunu tamamlayınca ‘çilte’ adını verdiğimiz boyu bir metreden uzunca, ucu çatal bir odun hazırlanırdı. Hayvanın semerinin ip çiltesi bu çatal odunun çatalına takılır, bu çatal odunun tabanı da yere dayanırdı. Ardından ip çilteye bir tay odun yüklenirdi. Sonra semerin göceğine ortasından takılı olan sicimin bir ucu ip çilteden geçirilip sıkı bir biçimde bağlandıktan sonra, çilte odun bu yüklenen oduna dayanak yapılırdı. Hatta dengesinin bozulup yıkılmaması için çoğu zaman çift çilte odun kullanılırdı. Bir tarafı yükledikten sonra diğer tarafa geçilir, orası da yüklenirdi. 

İki ya da üç kişiyseniz odunu yardımlaşarak kolay yüklersiniz. Eğer tek başınaysanız bu işi zor başarırsınız. Çünkü hayvanın ufak bir devinimi odun çiltesinin dengesinin bozulup, odunun yıkılmasına, semerin de hayvanın karnının altına ters dönmesine neden olurdu. Yeni baştan odun tayını çözüp, hayvanın semerini düzeltmek; bel çekisini sıkıca yeniden bağlamak; sicimin, çilte ipinin dolaşığını açmak ve odunları yeniden demetleyip yüklemeye hazır duruma getirmek oldukça zaman alıcı, yorucu ve dolayısıyla sinir bozucu bir durumdu. Hele de hayvanınız huysuzsa, böylesi bir durumu size iki üç kez yineletirse çileden çıkmamanız olası mıdır? 

Ben de deneyimsizliğim ve gücü yetmezliğim nedeniyle bu işi yalnız başıma başaramazdım. O nedenle, ya bir akranımla gider, odunları yardımlaşarak yüklerdik; ya da bir yetişkinin yanına katılarak, dağda ona yükletirdik odunumuzu.

Yakınınız olmayan çoğu yetişkin de yardımcı olmak istemezdi bize. O yıllarda çocukluğun getirdiği gücü yetmezliğin sıkıntılarını sürekli yaşamışımdır. Çocukluğuma yüklenen bu yetişkinlik yükünün ağırlığı altında yıllarca ezilmiş, çocukluğumu hiçbir zaman yaşayamamışımdır. Bunun içindir ki, çabucak büyümeyi, her şeye gücü yeter duruma gelmeyi istemişimdir.

ÇAM CELLÂTLARI

Dağın yarısına değin tek bir ağaç göremezdiniz. Buraların odunu çoktan bitirilmiş, yerini bodur meşeler, ardıçlar ve çalılar kaplamıştı. Bazı kesimlerde bunlar da yoktu. Odun bulabilmeniz için dağın yarı yerindeki “Üçkaya”yı yukarı çıkmanız gerekirdi. Önceki yılların, yani, babalarımızın ve dedelerimizin zamanının kıyımının sonucuydu bu. Karadağ’ın çok dik olmayan bölümleri de çevredeki köylüler tarafından kırılarak tarla yapılmıştı. Ancak, dağın yarısından yukarısı ormanlık sayılırdı.

(SÜRECEK)