ÇOCUKLUK ANILARI - 2 -

Abone Ol

Onların dışında Azize anneannemlerin tanıdıkları da vardı. Kimi zaman da onlar konuk alırlardı beni. 

Bir de babamın asker arkadaşı Kör Rahmi sıfatıyla anılan bir amca vardı. Çerçiliğe geldikçe arada bir de onlara konuk olurdum. Rahmi amca ufak tefek yapılı, eşi ise oldukça uzun boylu bir kadındı. 

Yükümüzdeki meyve, sebze ya da kuru meyve hoşafı konuk olduğum evin kadını tarafından konu komşuya kapak kapak dağıtılır; karşılığında da yarma, bulgur ve buğday alınırdı. Herkes o akşam yükündekileri elden çıkarmış; ederini almış, sabah geri dönüşe hazırdır. 

O gece konuk olunan evde kalınır, sabahleyin de yeniden dönüş yoluna çıkılırdı.

Babamın asker arkadaşı olan Rahmi amca uzun boylu eşiyle Çıkrık’a bize de gelmişlerdir birçok defalar. Geldiklerinde de üç beş gün bazen de bir hafta konuk olurlardı. Kıl dokuma, gökkuşağı nakışlı heybeleri içinde fırın çöreği getirirlerdi. Onu da annem konu komşuya dağıtır; karşılığında da mevsimin özelliğine göre meyve, sebze, kuruyemiş, hoşaf dediğimiz meyve kurusundan ne verirlerse onu alır,  heybelerine doldurur, öyle dönerlerdi köylerine. Bir açıdan onlar da çörek çerçiliği yaparlardı. 

Yıllar öncesinin o anıları unutulmuyor. En çok da insanlar arasındaki yardımlaşma, dayanışma, karşılıklı saygı, sevgi… Gelişen teknoloji birçok şeyleri kolayladı, ama ne yazık ki insan sıcaklığını aldı götürdü.

*   *   *

ODUNCULUĞUM

Baharın ucu görünende, karlar dağların eteklerinden doruklarına doğru çekilirken bir sonraki kışın yakacak derdine düşülürdü köyümüzde. Aş-ekmek bağdan, bahçeden ve tarladan elde edilen ürünle ve gurbetten kazanılan parayla çözülürdü de, yakacak sorunu öyle değildi. Herkesin olduğu gibi, yakacak sorunu bizim de ulu kaygımız olurdu o yıllarda. Önlemi çok önceden almadıysanız, kar kapıya dayandığında soğukla nasıl cebeleşirdiniz? Bunun için yakacak odununuz kış gelmeden, soğuklar bastırmadan yazdan, güzden hazır olmalıdır kapınızda. Sadece odunla değil, kimi zaman da karasığır adı verilen, hayvanların dışkısından yapılan tezekle ısıtılırdı evler. Buna kuyrukludağın odunu denirdi. O yıllarda kömürün adı yoktu zaten. 

Köylü, yakacak gereksinimini köyümüzün karşısındaki Karadağ’dan karşılardı. Karadağ’ın köyümüze uzaklığı iki saatti. Kış bitiminden kış başlangıcına değin, (sekiz-dokuz ay) her evden bir kişi, her gün dağ yolunda olurdu. Hatta odununu yazdan hazırlayamamış olanlar havaların iyi olduğu kış günlerinde bile oduna giderlerdi. Evin yetişkin büyükleri gurbette, ya da bir başka işin peşindeyse, odun taşıma işi çocuklara kalırdı. O nedenledir ki oduna gidenlerin büyük bir bölümü de yeniyetme gençlerden ve biz çocuklardan oluşurdu.

Borçlanan babam İzmir'e para kazanmaya gitmişti. Dar geçimliydik. Toru topu birkaç anavulluk iki üç parça bahçeyle, iki üç dönümlük bağımız vardı; Kovanınönü ile Alipaşa’da. Arazi dersen, hak getire. Yok denecek kadar azdı. Yani, yeygiliğimiz bile çıkmazdı. Satın alırdık ekmeklik ekininizi.

Onun içindir ki babam, katipliğini yapardı çevre köylerin, aklım erdi ereli. Katiplikten de beş on kuruş para kazanırdı karınca kararınca.

Demek ki yetmezdi gelirimiz. Çünkü gider çok, gelir azdı.

Üstüne üstlük, yedi kişilik horantaydık babamızın başında. En küçüğü sıfır, büyüğü yirmi bir yaşında… Küçük ağabeyim, öğretmen okuluna geçen yıllarda girmişti. Öğretmen olmasına da iki buçuk yılı kalmıştı. Büyük ağabeyimse, Köy Enstitülü öğretmendi komşu ilin bir köyünde. Daha üç hafta önce yapmıştık düğününü, isteğince, gönlünce. Alıp gitmişti eşini köyüne, düğünden sonra.

Ağabeyim okuyup bulmuştu işini, aşını, eşini. Zaman içinde, bizleri de okutup bir baltaya sap etmek istiyordu babam.

“Bunun içindir” diyordu, “tüm çabam!”

Mevcut borçta düğünle birlikte katlanmıştı iyice. Babamsa; geçen ay gurbete gitmişti para kazanmaya.

Benim ilk oduna gidişim bir kış gününe rastlar. Annem, uzaktan akrabamız olan Meryem Emenin oğlu Hakkı (Orak) ağabeyin yanına katmıştı beni eşeğimizle birlikte. Hakkı ağabey 16-17 yaşlarında yeniyetme bir gençti. Bense henüz 11 yaşındaydım, ama çok çalışmaktan ve yeterli beslenememekten dolayı, yaşımdan da küçük gösteren, zayıf bünyeli, çelimsiz bir çocuktum.                             

(SÜRECEK)