İki farklı görüşü savunan, fakat tek bir noktada birleşen iki dev şair: Cemal Süreya ve Sezai Karakoç.
Bu iki devi birleştiren bir kadın; evet, inanamayacaksınız ama bir kadın.
Cemal Süreya'nın uğruna soyadından bir harf eksilttiği kadın.
Sezai Karakoç'un adına ‘’Mona Roza’’ şiirini yazdığı kadın.
Yıl 1950’ler.
Yer: Mülkiye Mektebi.
Başrol oyuncuları: Mülkiye Mektebi'nin öğrencileri Cemal Süreyya, Sezai Karakoç ve Muazzez Akkaya.
Cemal Süreyya ve Sezai Karakoç, üniversitede sınıf arkadaşıdır ve ikisi de sınıf arkadaşları Muazzez Akkaya adlı kıza âşıktır.
İki büyük şair, arkadaş Muazzez Akkaya’ya olan aşklarını birbirlerine anlatırlar ve yazdıkları şiirleri birbirlerine okurlar.
İki arkadaş, Muazzez Akkaya’nın gönlünü kazanmak için bir iddiaya girerler.
Muazzez Akkaya’nın gönlünü kazanamayan, fiziksel ve bedensel olmasa da ömür boyu taşıyacağı bir şeyle kendisini cezalandıracaktır.
İddiadaki şart: Kaybeden taraf, soy isminden bir harfi silecektir.
İddiayı Cemal Süreyya kazanırsa, Sezai Karakoç’un isminden ‘’a’’ silinerek Sezai Karkoç şeklinde, Sezai Karakoç kazanırsa, Cemal Süreyya’nın isminden ‘’y’’ silinerek Cemal Süreya olacaktır.
İddiayı, Sezai Karakoç’un Muazzez Akkaya’nın gönlünü kazanmasından dolayı, Cemal Süreyya kaybetmiştir.
İddiayı kaybeden Cemal Süreyya, verdiği sözünü tutarak isminden bir "y" harfini atarak ismini Cemal Süreya yapar.
Cemal Süreyya, 1956 yılında yazdığı ‘’Elma’’ şiirinde isminden bir harf attığını duyurur:
ELMA
Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun.
Elma da elma, ha allahlık.
Bir yarısı kırmızı, bir yarısı yine kırmızı.
Kuşlar uçuyor üstünde.
Gökyüzü var üstünde.
Hatırlanacak olursa, tam üç gün önce soyunmuştun
Bir duvarın üstünde.
Bir yandan elma yiyorsun kırmızı,
Bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak.
İstanbul'da bir duvar.
Ben de çıplağım ama elma yemiyorum.
Benim öyle elmalara karnım tok.
Ben öyle elmaları çok gördüm, ohooo.
Kuşlar uçuyor üstümde, bunlar senin elmanın kuşları.
Gökyüzü var üstümde, bu senin elmandaki gökyüzü.
Hatırlanacak olursa, seninle beraber soyunmuştum
Bir kilisenin üstünde.
Bir yandan çan çalıyorum büyük yaşamaklara,
Bir yandan yoldan insanlar geçiyor çoğul olarak.
Duvarda bir kilise.
İstanbul'da bir duvar, duvarda bir kilise.
Sen çırılçıplak elma yiyorsun.
Denizin ortasına kadar elma yiyorsun.
Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun.
Bir yanda esaslı kederler içinde gençliğimiz,
Bir yanda Sirkeci'nin tren dolu kadınları.
Adettir, sadece ağızlarını öptürürler.
Ayaküstü işlerini görmek yerine.
Adımın bir harfini atıyorum.
(CEMAL SÜREYA)
*
Muazzez Akkaya, Sezai Karakoç’un kendisiyle bir iddia üzerine birlikte olduğunu öğrenince ve başka sorunların da etkisiyle Geyve’ye geri döner.
Bu duruma çok üzülen Sezai Karakoç, Muazzez Akkaya için ‘’Tek Gül’’ anlamına gelen "Mona Roza" adlı şiirini yazar.
Bu şiirde kıta başlarındaki harfler yan yana getirildiğinde "Muazzez Akkayam" akrostişi ortaya çıkar.
MONA ROZA
Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller ak güller!
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Açma pencereni, perdeleri çek;
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa ben öteliyim...
Açma pencereni, perdeleri çek.
Zeytin ağacının karanlığıdır,
Elindeki elma ile başlayan...
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi...
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi,
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Zaman çok çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çok çabuk geçiyor Monna.
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin rengi sarı.
Ah, beni vursunlar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları.
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni,
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni,
O masum bakışlar... su kenarında.
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa;
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı,
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak;
Anlarsın, ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsemen,
Bir tüy ki, kapalı geceye güne;
Altın bilezikler, o korkulu ten.
Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülcenin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller ak güller!
(Sezai Karakoç)
*
Muazzez Akkaya, 1930 yılında Geyve'de dünyaya geldi. Kandilli Lisesi'ni bitirmesinin ardından 1949'da Mülkiye Mektebi'nin yatılı sınavını kazanan ilk kız öğrenci olup maliye ve hukuk eğitimini tamamladı, ardından Mülkiye mezunu olan Orhan Giray'la evlendi.
Sezai Karakoç, bu olayın ardından evlenmeyerek hayatını yalnız olarak tamamladı.
İki dev şairin ortak aşkları olan Muazzez Akkaya, şimdi 94 yaşında, 4 evladı ve 6 torunuyla mutlu bir yaşam sürmektedir.
Formun Altı
KAYNAK:
2)https://iyikigormusum.com/cemal-sureya-ve-ynin-hikayesi
4)https://www.sezgiler.com/siir/sezai-karakoc/mona-roza-siiri-sozleri-631.html
5)https://www.sezgiler.com/siir/sezai-karakoc/mona-rosa-nin-hikayesi-632.html
6)https://www.milliyet.com.tr/siirler/elma-siiri-cemal-sureya-6507320
Cemal Süreya
Sezai Karakoç ve Muazzez Akkaya, gençlik yıllarında…
Muazzez Akkaya
Sezai Karakoç