Tarihini tam olarak hatırlayamıyorum ama ÇEKVA’dan 60 öğrenciden oluşan bir kafile ile Çanakkale gezisi düzenlemiştik. Gezide çok şey öğrendim.
Otobüsten indiğimizde deniz kenarında, Balıkesir'in Havran ilçesinden Onbaşı Seyit'in sırtında mermili muhteşem heykeli ile karşılaştık. Onbaşı Seyit 270 kg'lık mermiyi topun namlusuna sürüp, mesleği olmamasına rağmen düşman gemisini batıran kahraman…
Yahya Çavuş ve anıtına gelince, o ayrı ve ilginç efsane... Yahya Çavuş 67 kişilik küçük birliği ile düşmanı 48 saat oyalıyor. 3 bin zayiat verdiriyor. Bacağı kopmasına rağmen şehit oluncaya kadar savaşmayı sürdürüyor. Çatışma bittiğinde 67 arkadaşı ile birlikte şehit oluyor.
Büyük bir birlikle savaştığını sanan düşman kumandanı, şehitlerimizle karşılaşınca, az bir birlikle savunma yapan, büyük zayiatlar verdiren Yahya Çavuş'un dehasına ve kahramanlığına hayranlığını dile getiriyor.
Anzak Koyu olayını anlatmadan geçersek bir mucizeyi atlamış oluruz. Anzaklar Avustralya ve Zelanda'dan getirilen askerler... Saldıran ülkelerin topu, tüfeği ve teknolojisi yetmiyor. Bir de dünyanın öbür ucundan asker getiriyorlar.
Getiriyorlar da Anzak Koyu'na indirdikleri askerlerin ölmesine sebep oluyorlar. Çünkü Anzak Koyu'nun karayla birleştiği yerde arazi dimdik. Yüksek kale duvarları gibi. Yani birliği çıkarmaya getiren geminin kaptanı birliğini kırdırmak için özel yer seçse Anzak Koyu'ndan daha uygun yer bulamazdı. Tepede bekleyen askerlerimiz az olmalarına rağmen, Anzakları fileye takılmış bıldırcın gibi avlıyorlar. Allah'a kurban olayım. Koy'un 500 metre sağına veya soluna Anzaklar indirilmiş olsalar; belki de çarpışmalar başka bir seyirde ilerleyecek.
Geldik Atatürk'ün göğsüne çarpan şarapnel parçasından, saat sayesinde yara almadan kurtuluşuna… Bu da ayrı bir mucize.
Bunları öğrenince düşük verimli şairliğim depreşti ve yazabildiğim kadar yazdım…
ÇANAKKALE ZAFERİ
EFSANELERİ
Sırtında mermisi Onbaşı Seyit
Yiğitliğe meydan okuyan yiğit
Destanı anlatamaz birkaç beyit
Yiğidin şairi olamıyorum
Ona layık övgü bulamıyorum.
Ayrı yerde Yahya Çavuş anıtı
Zekâ ile cesaretin kanıtı
Düşmana da ilahi güç yanıtı
Zekânın şairi olamıyorum
Ona layık övgü bulamıyorum.
Anzak koyunda yamaç dik bir duvar
Köyünde gelmiştir çiçekli bahar
Şaşkın Anzak ülkemde ne işin var?
Seni getirene soramıyorum
Ona uygun sövgü bulamıyorum.
Ata'mın saatine çarpan şarapnel
Vatana bağışlamış ilahi el
İLHAN; bu rastlantı ne kadar güzel
Atatürk şairi olamıyorum
Ona layık övgü bulamıyorum
*
Şiiri yazdığım yıllarda; devre mülkümüzde, hakkımızı kullanırken yeni devre mülk almış bir beyefendi ile tanıştım. Sohbet ederken emekli edebiyat öğretmeni olduğunu öğrendim. Öğünmek için bu şiiri kendisine gösterdim. O da baktı: "Böyle şiir olmaz!" diyerek söze başladı. Şurası şöyle, burası böyle derken, "Sen şiiri de edebiyatı da berbat etmişsin." demediği kaldı.
“Görünenle yetinirsen eğer, sadece tırtılı bilirsin. Çirkindir ya tırtıl gönlünü çekmez. Görünenin ötesine geçmek istersen, aradan örtüyü kaldırıp da gönül gözü ile bakarsan, kelebeği bulursun karşında. Güzeldir ya kelebek, gönlün ona akar. Lâkin gönül gözüyle görürsen eğer, kelebeğe değil, tırtıla sevdalanırsın…”diyor Mevlana.
Komşumuz olaya biraz kendi mesleki penceresinden baktı anladığım kadarı ile. Ama ben olaya Mevlana’nın dediği gibi gönül gözüyle baktım ve kendimce kalbimden geçenleri kaleme aldım.
Aslında Çanakkale Zaferi ile ilgili söylenecek o kadar çok söz, o kadar çok kahramanlık destanı var ki anlatmakla bitmez. Üstat Akif'in de dediği gibi, "Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? /Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın."
Bizler de haftalarca anlatsak, kaleme alsak bu destanı bitiremeyiz.
Yazımın başlığına aldığım gibi Çanakkale’yi iyi okuyup, anlamak gerekiyor.
Bir kez daha Çanakkale Zaferi'nin 107'nci yıldönümünde kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.
En güzel günler sizlerin olsun.