Toplum hâlinde yaşamanın insana sağladığı birtakım haklar ve yüklediği sorumluluklar vardır. Haklara saygı göstermek ve sorumlulukları yerine getirmek, herkesin ortak görevidir. Emeğe saygı da İslâm'ın üzerinde hassasiyetle durduğu bu çok önemli görevlerden biridir. Yüce Allah, emeği müstakil bir değer olarak kabul etmiş, emeğin hem maddî hem de manevî karşılığının olduğunu, Kur'an'ın değişik ayetleriyle bize bildirmiştir. Nitekim; "İnsan için ancak çalıştığı vardır."(1) "Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onu görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onu görecektir."(2) "Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır."(3) ayetlerinde, hiçbir emek ve çalışmanın gerek dünyada, gerekse ahirette karşılıksız bırakılmayacağı açıkça vurgulanmaktadır. Bir kudsî hadiste ise yüce Allah'ın; kıyamet gününde kendisine verdiği sözü tutmayanın ve çalıştırdığı işçiden tam olarak iş ve hizmet aldığı halde; onun emeğinin karşılığını tam olarak vermeyenin(4) hasmı olacağı ifade edilmektedir.
Sorumluluğunun bilincinde olan bir işveren; çalıştırdığı kişilerin maaş veya ücretlerinin en azından temel ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda olmasına özen göstermelidir. Bilgi, beceri ve uzmanlık gerektiren işlerde çalışanlara ise durumlarına uygun, tatmin edici ve adil ücret ödemelidir. Vereceği ücreti önceden belirlemeli, sonradan hak kaybına sebep olabilecek durumlardan kaçınmalı (5), çalışanların ücretini tam ve zamanında ödemelidir. Sevgili Peygamberimiz; "Çalışanın ücretini alınteri kurumadan veriniz."(6) buyurarak, bu konuda işverenleri duyarlı olmaya davet etmişlerdir.
Aynı şekilde işveren; işçisine güç ve kabiliyetinin üzerinde iş yüklememeli, onu kardeşi gibi görmeli, temel haklarına saygılı olmalıdır.(7) Sigortasız işçi çalıştırmanın veya çalışanların sigorta primlerini eksik yatırmanın, başlı başına bir kul hakkı ihlâli olduğunu unutmamalı; kıdem tazminatını ise, işçinin fiilen aldığı en son ücret üzerinden ödemelidir. Yine bu hakların bir gereği olarak; işyerinde gerekli emniyet tedbirlerini almalı, çalışanların ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilmelerine imkan sağlamalı, ruhen ve bedenen sağlıklı olmalarına özen göstermelidir.
Çalışanlar da aldıkları maaş ya da ücretin helal olması için, kendilerine verilen işleri belirtilen zamanda ve istenilen ölçülerde yapmaya gayret etmelidirler. Bu konuda sevgili Peygamberimiz; "Allah Taâlâ sizden birinizin bir iş yaptığı zaman, onu sağlam ve güzel yapmasını sever."(8) buyurarak; Çalışanları iyi ve kaliteli iş yapmaya teşvik etmişlerdir. Bunun yanı sıra günümüzde memur, işçi ya da sözleşmeli olarak görev yapanlar; gerek işyerlerinden, gerekse üretim araçlarının korunup gözetilmesinden sorumlu olduklarını da unutmamalıdırlar. Sevgili Peygamberimiz bu sorumluluğu şöyle hatırlatıyorlar: "...Çalışan kişi de işverenin malının koruyucusudur..."(9)
İslâm'a göre, çalışma hayatında karşılıklı sevgi, saygı, hak, hukuk ve adalet prensiplerine uygun olarak hareket edilmelidir. Bu itibarla İslâm dini, çalıştırdığı kişileri ezen, onların hak ve hukukunu ihlâl eden bir işvereni tasvip etmediği gibi; işvereniyle iyi geçinmeyen, yaptığı işin gereklerini yerine getirmeyen çalışanı da tasvip etmez, İslâm'ın istediği; çalışanın ücretini tam ve zamanında öde yen ve işçisine sevgiyle yaklaşan bir işveren; aldığı ücreti hak etmek için çalışan ve işini en güzel ve kaliteli bir şekilde yapan işçidir, O halde sorumluluğunun bilincinde olan Müslüman kişi; ister işveren ya da amir, ister işçi ya da memur olsun, hak ve hukuka riayet etmelidir. Şu husus iyi bilinmelidir ki, ancak başkalarının hakkına saygı gösterenler, kendileri de saygı görmeye hak kazanırlar.
1-Necm, 39.
2-Zilzâl, 7-8.
3-Bakara, 286.
4-Bk, Buhâri, Icâre, 10.
5-Bk, Nesâî, Eymân,10, 44.
6-İbni Mace, Ruhun, 4.
7-Bk, Buhari, Edep, 44.
8-Beyhâki, Şuabu'l-iman, IV, 334-335.
9-Buhari, İstikraz, 20.