BU ÜLKENİN OKUMUŞU

Abone Ol

Gazetemiz yazarlarından Gündoğdu Yıldırım, 30 Kasım2022 tarihli “Bu Ülkenin Okumuşu” adlı köşe yazında;

“Okumuşla, okumamışın arasında çok da bir fark yok.

(…)

Böyle bir okumuş profilinin insanlığa ne gibi bir katkısı olabilir ki?

O kadar, okul, üniversite ve de eğitim…

Boşa mı?

Biri anlatsın bana, yanlış nerede?

Okulda mı, ailede mi, eğitimde mi, toplumda mı?”

Diyor.

Doğruluk payı çok yüksek bir yazı.

Örnek mi?

İşte örnek.

Kocaeli Üniversitesi’nde görevli bir kadın öğretim görevlisinin odasına baskın yapan malum profesör, “Okuma yazma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor…” diyor.

Kim diyor bunu?

Bir profesör.

Şimdi “…Ülkemizde, okumuşla okumamış arasında fark yok” diyen Gündoğdu Yıldırım arkadaşım haksız mı?

… …

Diyanet İşleri Başkanı olacak Muhterem ne diyor?

“Seküler alanlarda yüksek tahsil yapmanın dini inanç ve ibadetler üzerinde olumsuz etki yaptığı tespit edilmiştir”

İşte bir başka okumuş(!) da, laiklik karşıtı bir söylemle, “okuyanlardan duyduğu rahatsızlığı” böyle dillendiriyor.

* * *

Kızan, kızsın; tepki gösteren göstersin, bu konuda, ben de Aysun Kayacı gibi düşünüyorum; “Okumuşla, zır cahilin oyu bir olmamalı.”

Olmamalı da günümüz koşullarında bunun uygulamada yeri var mı, ya da böyle bir şey olabilir mi?

Mümkün değil.

Bir ara (2019 yılında) sosyal medyada “Japonya’da, lise mezunu olmayanlara oy kullandırılmadığına” ilişkin bilgiler paylaşıldı.

Doğru değildi bu paylaşım.

Japon Anayasasında, yetişkin tanımı 20 yaşını geçen bireyler olarak tanımlanır. 2015’te yapılan değişiklikle de 18 yaşını doldurmuş her Japonya vatandaşı oy kullanma hakkına sahiptir.

Japon mevzuatı, oy kullanmayı herhangi bir şarta bağlamaz.

Yani okuryazar olmayanların da oy kullanabilme hakkı vardır.

Ancak Japonlar, hemen her konuda kalkınmışlığına karşın yıllardır, “Belli bir kültür düzeyinde olmayanlara oy kullandırılmamalı” tartışmaları yapıyor.

Ve bunu okuma yazma oranları yüzde 90’ın üzerinde olmalarına karşın yapıyor.

Yani o Japonları, oy kullanan yüzde 10’luk kitlenin oyu (bile) rahatsız ediyor.

* * *

Gelelim ülkemize…

Ülkemizde okuma yazma oranı ne durumda?

Dünya sıralamasında binde bir okuma oranıyla son sıralarda yer alıyoruz.

Ya okuma alışkanlığımız?

Okuma alışkanlığında da dünya sıralamasında 86. sıradayız. Okuyanlarımızın da yüzde 65'i aşk, yüzde 24'ü siyasi, yüzde 13'ü düşünce, yüzde 7'si kişisel gelişim kitapları okuyor.

* * *

Bu yazıyı yazmak üzere bilgisayarımın başına oturduğumda, açık olan televizyonda kara çarşaflı bir bayan “AKP, iktidara gelinceye dek ezan okunmuyordu…” diyordu.

İşte uyanık(!) okumuşlar(!), bu okumamışları ya da okumuş olup da düşünme yetisinden yoksun olanları kullanmak için; laf ola beri gele türü öğretimden yana oluyorlar.

* * *

Gündoğdu Yıldırım Kardeşim, anılan yazısında; “Ülkemiz okumuşuyla okumamışı arasında fark yok” diyor.

Haklı mı?

Bence haklı.

Neden haklı?

??!!...

“Özümsemek (hazmetmek) diye bir kavram var.

İşte pek çok şeyin özeti bu kavram, bizim (sözde) okumuşlarımız için de geçerli.

Ülkemizde eğitim, zaten yok da, öğretim de özümsettirilerek verilmiyor.

Bizde öğretim, ezbere dayanan bir öğretim.

Ezbere dayanan bir öğretimin sonucu da böyle oluyor.

Okul sayısı, üniversite sayısı ne kadar artarsa artsın; bizim öğretim kurumlarımız “düşünme / düşünebilme yetisini kazandırmadan” ezbere dayanan bir anlayışla (sözde) öğretim (eğitim değil öğretim) yapıyor.

İşte düşünme yetisi kazandırmayan bu öğretim sistemi, okuyanla, okumayanı farksız kılıyor.

İşte onun için ülkemiz bu durumda.

İşte onun için birbirimizi yiyoruz.

İşte onun için yerlerde sürünüyoruz.