Gerçekten ne kadar da “büyüleyici” bir dönemden geçiyoruz! Siyasi hafızamız o kadar taze ki, dün idam ipi atanların bugün barış güvercini gibi süzülmesini ibretle izliyoruz. Düşünsenize, Kandil’den gelen bildiriler artık “rahatsız edici” değil, neredeyse duygusal! Kim bilir belki de çerçeveletip duvarına asan bile vardır.
Ne oldu şimdi? Büyük olasılıkla Ramazan bereketi. Acaba uzaydan barış sinyali filan almış olabilirler mi? Ya da sadece her zaman olduğu gibi, aynı patron “barış” tuşuna mı bastı?
Hani bazıları uzaktan kumandayla, televizyonun sesini bile Pentagon’dan açar ya. Böyle bir sistemin olduğu gün gibi ortada değil mi? Dün “vatan bölünmez” diye haykıranlar, bugün “YPG mi, o bizim koalisyon ortağımız sayılır” kıvamında. Ne diyelim, çevik olmak başka bir yetenek.
Anımsayalım… 1970’lerde solcular ekmek derdindeyken, sistem de onlara “protez milliyetçilik”le karşılık verirdi. Bir yanda sakallı vaizler, diğer yanda sarkık bıyıklı “anti-komünist komando”lar... Elbette senaryo her zamanki gibi Atlantik ötesindeydi. “Made in USA” etiketli milli duygu paketleri…
PKK’daki değişim baş döndürücü. İlk dönem: Sosyalist gerilla. İkinci dönem: Ortadoğu’nun solcu milliyetçisi. Üçüncü dönem; işler karıştı, Suriye’den konuk oyuncular filan geldi, ABD’den finansörler... Dördüncü dönem: BOP’un desteklediği stratejik ortak. Beşinci dönem de; Kendini “feshettiğini” söylüyor fakat PYD/YPG işin piyangosu.
AKP’nin hikayesi gözler önünde. Yabancı destekli bir girişim gibi başladı. Bismillah Washington’da “başkan gibi” ağırladılar. Bir ara 1 Mart’ta ABD’nin kalbi kırılmadı değil, ama sonra FETÖ ile “yeni dönem işbirliği” başladı. “Milli orduya kumpas operasyonu” yapıldı. Rant bölüşülemeyince FETÖ gitti, rutin işlemler devam ediyor. Kadro değişti.
Sıra geldi büyük finale: “Patron mesaj attı, savaş bitti, barış başlasın.” Bozkurtlarda ses, seda yok, nasıl olsun ki, ağızların da zeytin dalı var!
Bahçeli; “PKK bitti ama PYD’ye geçiş nasıl olacak?” diye sormaya başladı. İttifakın ortağı olarak, büyük olasılıkla “geçiş sürecini izliyoruz” aşamasında.
Sürpriz: PKK, Türkiye’yi “soykırımcı” ilan etti. Üstelik bunu barış çağrısının içine koyarak. İyi bir taktik! Hem barışa geliyor, hem surata önceden tokat atıyor: “Önce şu suratını bir düzelt, sonra barış için bakarız!” der gibi.
PKK’nın Lozan Antlaşması’na da laf etmesi, gerçekten ilham verici. Bir sonraki aşamada Magna Carta’ya da (Büyük özgürlükler sözleşmesi) yorum getirirlerse şaşırmayalım. Taktik ve strateji konusunda doktora yapmışlar belli ki.
Kısaca: Sahne aynı, oyuncular aynı, kostümler değişmiş. Bazen Bozkurtlar yoga yapar, bazen PKK çevre bildirisi dağıtır. Herkes kendi rolünü güzel oynuyor. Senarist dışarıdan. Kendi hikâyemizi bir türlü yazamadık ama figüranlığı güzel oynuyoruz.
Finalde bize düşen son söz; “Şaşırmayalım bu tiyatronun mantığı yok”.