BİZE BENZEYİP BİZDEN OLMAYAN

Abone Ol

Değerli dostlar;
Ülkemizde hukuk artık varla yok arasında, tiyatro sahnesinde adeta bir kara komediye dönüştü. Biz ise bu ulusun bireyleri olarak bu tiyatronun zorunlu izleyicileriyiz. Bilet almaya, davet edilmeye gerek yok. Zoraki seyirci koltuğuna oturtulmuşuz. Sahnedeki rolleri de, oyuncuları da artık tanıyoruz. Mahkemeler, polisler, kayyumlar başrolde; partiler ise sahne malzemeleri durumunda.

Dün İstanbul’da yaşanan olay, zihinlerimize “Demokrasi tiyatrosu” nun yeni versiyonu olarak kazındı.
Yer: CHP İstanbul İl Başkanlığı.
Konu: Kayyumluk.
Başrol oyuncusu: Gürsel Tekin.
Yedek rollerde: iki adet yedek kayyum.
Ekstralar: yüzlerce polis, binlerce vatandaş, tonlarca biber gazı...

Ve perde açıldı. CHP’nin İstanbul İl Başkanlığı kuşatma altında. Sanırsınız içeride ülkenin eli kanlı düşmanları var. Gece boyu abluka sürdü. Polis megafonları, şakırdayan polis copları… Dışarıda binlerce halk: “Direne direne kazanacağız… Baba ocağını teslim etmeyeceğiz… Seni istemiyoruz” sloganları arasında, “kahraman kayyum” makam aracından inip ağır adımlarla görkemli yürüyüşünü yapıyor. Yanında iki yedek oyuncu. Tam teşekküllü bir “kayyum takımı”!

Yalnız bu olayda sizce de bir tuhaflık yok mu? Mahkemenin “tam yetkiyle” atadığı kayyum Gürsel Tekin parti binasına giremiyor. Kapıya beş bin polis yığılmış. İçeride biber gazı sıkılıyor. Dışarıda binlerce vatandaş haykırıyor: “Seni istemiyoruz…” Sevgili kayyum, sanki düğüne gitmiş de kapı önüne bırakılmış damat gibi bekliyor.

Sonrasında ne oldu derseniz: Polis içerideki “düşman kuvvetler” üzerine gazı boca etti. Haliyle içerisi boşaltıldı. Kayyum Gürsel, gaz dumanı içinde beş bin polis eşliğinde kaleyi fethetti. Her ne kadar baba ocağı makam odasına ve koltuğuna ulaşması mümkün olmasa da, basın odasında poz vererek “fetih” pozu verdi. Fakat kayyumların gözleri yaşlıydı; heyecandan değil, gazın etkisinden. Haliyle kaleyi fethetmek kolay değil.

Peki, bunca rezaletin sorumlusu kim? Birinci sırayı Kemal Kılıçdaroğlu kimseye vermiyor. Sessizce pusuda durması, kayıtsızlığı ve sorumluluk almayan tavrı ile olayda büyük payı var. İkinci sırada Gürsel Tekin, yılların siyasetçisi, polisin koruması altında kayyumluk koltuğuna oturmak için büyük heyecan duyuyor. Diğer yandan Rasim Ozan Kütahyalı’nın geçtiğimiz mart ayında CHP’ye operasyon yapılacağını ve Gürsel Tekin’in kayyum atanacağını açıklaması, iktidarla koordineli çalışıldığını gösteriyor.

Kişilerin ötesinde, asıl ibretlik durum şudur: Demokrasi adıyla anılan ama demokrasiyle ilgisi olmayan bir rejimde yaşıyoruz. Muhalefete benzeyen ama muhalif olmayan siyasetçilerle kuşatılmış bir toplumuz. Burada bir fıkrayı anmadan geçemeyeceğim:

Kurt, yavrusuna hayat dersi veriyormuş. Sürüyü göstermiş:
“Bak oğlum, şu koyunlar kolay avdır, eti de lezzetlidir.” Yavru kurt çobanı sorunca, baba kurt uyarmış:
“Ondan uzak dur, elindeki değnek canımızı yakar.” Sonra yavru kurt köpeği görmüş:
“Peki bu bize benzeyen ne yapar?” diye sormuş. Baba kurt derin bir iç çekmiş:
“Ah yavrum ah… İşte bizi en çok perişan eden, bize benzeyip de bizden olmayandır.”

İşte tam da bu yüzden değerli dostlar, Gürsel Tekin’in “kayyumluk kahramanlığı” aslında bize benzeyip bizden olmayanların hikâyesidir.
Bize benzeyenlerden değil, gerçekten bizden olanlardan yana durmadıkça, ne yazık ki bu kara mizah hiç bitmeyecek!