Hollanda Arama Kurtarma Ekibi (doğruysa eğer) Adıyaman depremzedelerine hitaben; "SİZ TANRI’YI BU KADAR KIZDIRACAK NE YAPTINIZ?" demiş.
??!!...
Laf mı şimdi bu!...
Biz Tanrı’yı kızdıracak ne yapmış olabiliriz ki !?...
Yunmuş yıkanmış melaikeyiz hepimiz!
Yaradan’ımızın pürü pak kullarıyız!
* Evet, doğru, 24 saat yalan söylüyoruz ama karşılığında 5 vakit namaz kılıyoruz.
* Evet, doğru, hafta boyunca çalıyor çırpıyor, yalan üstüne yalan söylüyor, önümüze geleni kandırıp, kazıklıyoruz amma cuma namazlarını hiç ihmal etmiyoruz.
* Tamam, doğru, devlet malını talan ediyor; öksüz, yetim, gariban hakkını gasp ediyoruz amma her ramazan hem de 30 gün oruç tutuyoruz.
* Tamam, doğru, sekiz yaşındaki kızımızı baş göz ediyor, evlendiriyoruz amma koynumuza almadan önce şükür duası ediyoruz.
Çocuklara tacizde bulunmak için yalan hadisler uyduran, “evlat edinilen çocukla evlenilebilir diyen Muhterem Diyanet İşleri Başkanımızı saygı ve takdirle karşılıyor, altına en lüks araçları veriyor, ülke eğitimine ayrılan bütçenin çok daha üzerinde bütçe tahsis ediyoruz.
Ne yapalım daha…
Kaldı ki bunlarla da yetinmiyor;
* Yakın zamana kadar yer sofralarında yemek yiyen muhterem zatı hayal bile edemeyeceği makamlara, mevkilere getiriyor; onun, Dünyanın sayılı zenginleri arasına girmesini, Cuma namazlarına ya da bir yerden bir yere, yetmiş küsur arabayla, yüzün üzerinde korumayla gitmesini sağlıyoruz.
* Doğru, tüm ülke olarak yalan söylemeye, halkı kandırmaya ya da kanarmış gibi görünmeye çok alıştık.
Amma muhterem zatın mitinglerde, kendinden önceki iktidarlar tarafından yapılan tesislere, eğitim kurumlarına sahip çıkmasına bile bile göz yumuyor, alkışı ver ediyoruz.
O, Isparta Mitinginde soruyor, “Süleyman Demirel Üniversitesi’ni kim yaptııııı?”
Biz de yanıt veriyoruz; “Sennnnnn!”
O Konya Mitinginde soruyor; “Bu ülkeye buzdolabını, çamaşır makinasını, televizyonu kim getirdiiiiii!?”
Biz de karşılık veriyoruz; “Seeennnn!”
Daha ne yapalım!
Sonuçta adam Tanrı’nın sevgili bir kulu!
* Kul hakkı yeme pahasına, tek maaşla yetinmeyip, sekiz on yerden maaşlar alanların tümünü biliyoruz. Biliyoruz, bilmesine de “bal tutan parmağını yalar…” diyor, görmezden, bilmezden, duymazdan geliyoruz…
Daha ne yapalım…
* Televizyonlar, sınava girmeden üniversite diploması alanları, bu diplomaları onlara verenleri dillendiriyor.
Görmezden, duymazdan, bilmezden geliyoruz daha ne yapalım.
* Hukuk sistemimiz, adalet sistemimiz laçka oldu, laçka edildi. Sistem, muhterem zatın talimatları doğrultusunda çalışıyor.
Edenler de belli, edilenler de belli.
Duymazdan, bilmezden geliyoruz.
Daha ne yapalım!
* Dini sadece apış arası ve şekli ibadet ile sınırladık. Ruhumuz şeytanla ortak oldu. Tanrı’dan korkumuz laf ile oldu. İşlerimiz hileli ve çürük oldu. Ama nefsimizi o denli putlaştırdık ki suçu kendimizde değil hep başkalarında arıyoruz.
Ama Kurban Bayramlarında, misler gibi kurbanımız kesiyor; kestiğimiz kurbanı biz yakınlarımıza gönderiyoruz, yakınlarımız da bize gönderiyor. Bir anlamda kurban etlerini yakınlarımızla takas ediyoruz.
Daha ne yapalım.
* Sahtekarlığı uyanıklık kabul ettik. Çevremizi Tanrı ile aldattık, aldatmaya da devam ediyoruz. E n’apalım, onlar da aldanıyor, her fırsatta “Allah” dediğimiz için bize alkış tutuyor, el üstünde tutuyorlar bizi.
Bizim bunda ne kabahatimiz var! Biz yediğimiz herzeleri gizli saklı yapmıyoruz ki! Yaptığımız her şey açık ve şeffaf!
* Kutsal Kitabımız Kuran’da (dosdoğru olmamız) emrolunduğu halde her işimizi hileli yapmayı zevk edindik. Amma mübarek gün ve gecelerde ibadetlerimizi ve yaptığımız şekli bağışları hiç ihmal etmiyoruz.
Daha ne yapalım…
* Tamamdır, doğrudur arsızlaştık, yüzsüzleştik. Yaşadığımız felaketlere karşın insafa gelmedik. Depremi bile siyasi hırsımız için kullandık ve kullanıyoruz. Amma ibadetlerimizi paşalar gibi ifa ediyoruz.
* Doğrudur, depremde yardım çadırlarını sattık; yetinmedik, yardım yiyeceklerini, yardım malzemelerini de başka yerlere sattık; fırsat bu fırsat deyip talan ve rant peşinde koştuk
Koştuk ama bir sorun bakalım, bunları niye yaptık?
… …
Sözü fazla uzatmamak için yediğimiz bunlara benzer diğer herzeleri yazmıyorum.
Kaldı ki biz bunları yaparken; bunları Tanrı’mızdan saklamıyoruz ki, Tanrı bize kızsın…
Siz şimdi, biz bunları yaptığımız için mi, Tanrı’nın bizi cezalandırdığını düşünüyorsunuz.
Hadi oradan fesat Hollandalılar.
Hadi oradan.
İşinizi yapın siz, işinizi…
Gördüğünüz gibi biz Ulu Tanrı’mızı kızdıracak hiçbir şey yapmadık ve de yapmıyoruz.
Ayrıca da adını, dillerimizden düşürmüyoruz…
Allahu ekber!