ÇORUM BAĞLARI
Bıcaklıkta kaldı, bakır guşene,
Banmada akpekmez, çırpmıyok artık.
Çığnardık olukta, bütün üzümü,
Kaynamış şırayı, içmiyok artık.
Gidip de bağlara, tevek budardık,
Getirip çıbığını, yakımıyok artık.
Arayış ederdik, goca dalları,
Ha’lere meyvalar, goymuyok artık.
Her Pazar bağlara, gidip bakardık.
Gonya Arabasına, binmiyok artık.
Bekçi düdük çalıp gelir yanına,
Bir paket cüvere, vermiyok artık.
Olmuş kayısılar, dökülmüş yere,
Yarıp da güneşe, sermiyok artık.
Çiğdini çıkarıp, satardık bizler,
Dönüp de yüzüne, bakmıyok artık.
Bağımız iki imbal, biraz büyüktü,
Ot olmasın diye, depmiyok artık.
Kuyudan su çekip, sulardık yazın,
Ağaçların dibini, eşmiyok artık.
Kadife Çeşmesi, çayırın içi,
Akdudu toplayıp, yemiyok artık.
Oluğa su dolar, çörteni tahta.
Buz gibi suyundan, içmiyok artık.
Suyumuz var diye, biz havalanıp,
Bağ kıyısına kavak, dikmiyok artık.
Kızılca armudu, çiğit armudu,
Bulup da bir kere, yemiyok artık.
Ceviz ağacına, salıncak kurup,
Tepetaklak arkaya, düşmüyok artık.
Kelik de merzuvan, durup dururken,
Çıkıp da yokarı, bakmıyok artık.
Çorum etrafında, bağları vardı,
Yok oldu hepisi, kalmadı artık.
Apartman yaptılar, şimdi yerine,
Serin serin yeli, esmiyo artık.
Bağın yollarında, bekler çocuklar,
Dayım elma at diye, goşmuyo artık.
Arkasına asılıp, giderdik bizler,
Kamçşsını paytoncunun, yemiyok artık.
İlkbaharda olan, al kirazımı,
Gurtlanmıştık diye, yemiyok artık.
Toplardık meyvayı, güzün olunca,
Gonuya gomşuya, vermiyok artık.
Boğazıma duran, ham eyvazların,
Hevengini yapıp, asmıyok artık.
Sergilik üzümleri, getirip eve,
Damüstünde yere, sermiyok artık.
Memleketim sana, daha ne deyim,
Yok ettik bağları, görmüyok artık.
Elvanım ağlarım, sızlıyor yürek,
Köpek ciğer sızlar, gülmüyok artık.
ANILARDA KALANLAR
Ben, bugünkü gençlik, Çaygeçe’yi bilmez demiştim ama yanılmışım. Meğer Çaygeçeli gençlerin “Çaygeçeliler” adında internet siteleri varmış. Biz yaşlılar ‘teknoloji özürlü’ olsak da, gençlik, birbirleri ile internet kanalı ile haberleşiyorlar. Hem de Çaygeçe’nin meşhurlarını internet kanalı ile nasıl anlatıyorlar bir bilseniz. Samimi, candan, esprilerle dolu hoş sohbetle...
“Öğrenmenin yaşı yoktur” denir ya, ben de, Çaygeçe ile bilmediklerimi onlardan öğrendim. Anılarda kalanlar o kadar çok ki, hepsini yazsak kapsamlı bir kitap olur. Ancak bazılarını ben anlatayım da şu gökkubbede bir hoş sedamız kalsın. İşte unutulmayanlar:
*Servet Amca
Bahçesine meyve hırsızlığına giren çocuklardan rahatsız olup, tüfeği kaptığı gibi “Ula Rado, tüfekte iki mermi var; biri sana, biri bana” diye çocukları korkutan mahallenin danışmanı, sevilip sayılanı Servet Amca unutulur mu?
(SÜRECEK)