ABIDAK DEDE
Çukur Pınar’ın karşısında Abıdak Dede’ye, yürüme yaşına gelip geç yürüyen çocukları, yaratılışın fiziksel özelliğini, kız erkek çocukların yürüme zamanı ayrıcalığını düşünmeden getirip, dede (sanduka) üzerine bastırırlar, “Dedesi yürüt artık” diye yakarır ve dua ederlerdi.
SARILIK DEDE
O yıllar şehrin üç beşyüz metre dışında Osmancık Caddesi üzerinde Sarılık dede vardı. Sarılık Dede şimdi evlerin arkasında kaldı.
Sarılık Dede’nin, sarılık olan hastaları iyi ettiğine inanılırdı. Sarılık olan hastalar Sarılık Dede’ye getirilir, toprağından yalatılır veya suyunu içirirlerdi.
Bugün hala Abıdak Dede’ye çocuklarını getirip ded üzerine batıran, Sarılık Dede’ye getirip toprak yalayan hasta var mı bilmiyorum. Varsa da bu, eğitimsizliğimizi, kültürsüzlüğümüzü sorgulayıp; hala ilme, tekniğe, sanata önem vermeyen bir eğitim sistemi içinde yaşadığımızın göstergesidir.
ÖLLÜKLÜK
Osmancık Caddesi üzerinde ‘öllüklük’ var demiştim. Öllüğün ne olduğunu şimdiki kuşak bilmez. Öllük ve öllüklük sözcüğünü Türkçe sözlüklerde bulamazsınız. Ancak, Yöresel Ağızlar Sözlüğünde yazılıdır.
Öllük, yeni doğmuş, kundaktaki çocukların popo altına ve bacak aralarına konan, elenmiş, ısıtılmış, kırmımtırak topraktır.
Her topraktan ‘öllük’ olmadığından olsa gerek, Osmancık Caddesindeki ‘öllüklük’ meşhurdu. Öllüklük, merkeze bağlı Bayat Köyü (Bugün şehrin Bayat Mahallesi) yakınlarında hafif rampanın son bulduğu noktalarda “Bayat Gediği” denen yerde, yol kenarındaki küçük tepeciğin toprağıydı. Yeni doğum çocuğu olanlar eşek arabaları ile öllüklüğe giderler, bu tepecikteki toprağı kalbur veya ilistir (delikli kap) vasıtasıyla elerler, torbalara doldururlar, götürdükleri eşek arabalarına yükleyip getirirlerdi.
Çocuğun altından yaş çıkmasın diye, büyücek bir bezi mumlarlar, çocuğun altına sererlerdi. Tenekelerden özel yapılmış saplı, yuvarlak kaplarda öllük ısıtılır, mumlu bezin üzerine sıcak sıcak dökülür, yayalanır, üzerine de çocuğun poposu gelecek şekilde yatırılırdı. Ayrıca çocuğun bacakları arasına da sıcak öllük koyduktan sonra çocuk kundaklanır ve uyutulurdu.
Çocuk uyanınca kundağı açarlar, üzerine kaka yapılmış ve ıslanmış öllüğü alarak atarlardı.
O yıllar şimdiki gibi çeşit çeşit yaşı emen, kokulu çocuk bezleri yoktu. Bugün bile böyle çocuk bezleri satılmasına karşın, kırsalda hala öllük kullanılmaktadır.
Öllük sözcüğü türkülerde bile söylenir olmuştur.
“Eledim eledim öllük eledim
Aynalı beşikte bebek beledim
Büyüttüm besledim asker eyledim
Gitti de gelmedi buna ne çare” diye...
ARSANA
Osmancık Caddesi’nde Abdibey Camisini geçince, sağda bir evin avlusunda ‘arsana’ vardı. Arsana, buğdayı bulgur ve yarma yapmak için ince kabuklarından soyutlandıran düzenektir. Büyük silindir bir taştır.
Bulgur yapılacak buğday bağ leğenlerinde önce kaynatılır, kurutluru. Sonra hafif ıslatılarak yuvarlak bir platformun ‘at’la dönderilen büyük bir taş üzerinden defalarca geçittirilir. Kıvamına geldiği anlaşılan buğday arsanadan çıkarılıp tekrar kurutulur. Sonra ince kabuklarından kurtarmak için rüzgar önünde savrulur. Savrulma esnasında ince kabuklar bir yana, bütün bulgur bir yana ayrılır. İnce kabuklara ‘kepek’ denir. Kepek hayvan yemi olarak kullanılır. Bütün bulgur, o yıllarda kullanılan küçük el değirmenlerinde kırılarak yemeklik (bulgur pilavı) bulgur haline getirilir.
(SÜRECEK)