NASIL TANIŞTIK?
2000 yılında İstanbul’dan Çorum’a nakli mekân ettiğim zaman hatun tarafından birkaç akraba ve Sahaf Mustafa’dan başka kimseyi tanımıyordum. Sahaf Mustafa beni o tarihte on beş günde bir cumartesi günü ÇEKVA’da yapılan SANAT DOSTLARI toplantısına götürdü. Böylece Çorum’a giriş kapım açıldı. Kimlerle dost ve arkadaş olacağım hususunda beynimdeki merak hücreleri alarmda idi. Aradan bir yıl geçti.
Çorum Devlet Tiyatro salonunda bir anma programı vardı: Can DÜNDAR ve
HASAN UYSAL…İki kişi de davet edilmişlerdi. Fakat o hafta Can Dündar’ın bir işi çıkmış. O gelemedi diye program bir hafta sonraya ertendi. İkinci hafta oldu ve program başladı. Konuk olarak davet edilen Can Dündar ve Hasan Uysal’ın sırası geldiğinde sahneye Hasan UYSAL tek çıktı. CAN DÜNDAR’ın çocuğunun karne günü olduğu için gelemediğini söyledi.
Ben orta sıralarda oturuyordum. Ayağa kalkıp söz istedim. Şöyle konuştum:
“Bizim kültürümüzde, şarkı türkü okuyan sahne sanatçıları veya tiyatro oyuncuları veya davet edilen özel kişiler, KENDİLERİ ÖLMEDİKÇE hiçbir mazeret ile halka söz verdikleri gün sahneye çıkmamazlık etmezler. Adile Naşit ve Yıldız Kenter bir televizyon programında bizzat kendilerinden örnek vererek şöyle anlattılar” diyerek devam ettim:
“Bütün sanatçı arkadaşlarımız, o gün, çok yakını, babası veya annesi vefat etmiştir. Henüz basına intikal etmemiştir. Öğlen namazında cenazesini kaldırırlar. Akşam sahnede oyunlarını oynarlardı. Hatta bazılarının oyunu komedi olduğundan, sahnede halkı güldürürlerdi. Perde aralarında kuliste ağlarlar. Gözyaşlarını silip ikinci perdede yine komedilerini oynarlardı. Bizi böyle disiplinli yetiştirdiler. Seyirci bizim özel hayatımızı bilmez. Biz de özel hayatımızı seyirciye hissettirmezdik. Seyirciyi hayâl kırıklığına uğratacak hiçbir şeye izin vermezdik. Bağrımıza taş basar sahnedeki vazifemizi asla aksatmazdık.”, dediler. Kendi başlarından geçen örnekler verdiler.
Bunu anlattım ve Can Dündar’ı kınadım. “Bu yaptığı çok ayıp” dedim. “Koskoca Çorum geçen hafta yapması gereken programı onun hatırı için bir hafta sonraya tehir etti. Neymiş çocuğu karne alacakmış, beyefeydi yine gelmedi. Bu Çorum halkını insan yerine koymamaktır. Kınıyorum” dedim.
Bu tanışmamızdan birkaç ay sonra bir gün beni yolda yakaladı. Elimden tutup, beni bir yere götürdü. Zaten kimseyi tanımıyorum. “Seni bir gazeteye götürüyorum. Bu gazete kızımındır. (Serpil Duran). Bundan sonra başka yerde yazmayacaksın” dedi.
Bir yıl KENT HABER’de beraber çalıştık. Sonra altı ay DOST HABER’de çalıştım. Böylece hayatımda Oğuz Hocamın sayesinde 1,5 yıl resmen gazetecilik yaptım.
&
OĞUZ HOCAM, sadece bir coğrafya öğretmeni değildi. Geniş bir tarih kültürü, genel kültürü ve musiki kültürü vardı. Musikişinaslığı kültürden öte, bizatihi icra ettiği bir hobisi idi. Babadan ve amcadan hatta dededen musikişinas genler taşıyordu.
Vatanını ve milletini seven, edep, terbiye ve adab-ı muaşeret (görgü görenek) hususunda örnek insandı. Çevreci, tutumlu, disiplinli ve bütün devlet kurallarına samimiyetle riayet ederdi. Tenkit eder ama kızmazdı. Kötü söz söylemezdi. İnsanların ve gençlerin hatalarını olgunlukla karşılar, kızmadan kibarca ikaz ederdi.
&
Aksiliklerle karşılaşsa bile sesini yükseltmez, kibarlığını bozmazdı. Çoğu zaman ağzından veciz sözler çıkardı.
Birkaç Örnek Arz Edeyim.
Sanat sonsuzdur Çünkü Allah’tan doğmuştur.
Yüce Allah’ın yarattığı her şey güzedir.
Tüm yaratılanlara sevgi ile yaklaşırsak daha mutlu, çok mutlu oluruz.
&
BAHRİ GÜVEN ile beraber yaptığımız bir ev ziyaretinde bir kitap daha yazmasını rica ettik. Kabul etti. Daha yazmadan kitabın adını koyduk. HOŞ SEDA. Hocam da HOŞ SEDA’ya uygun olarak güzel bir eser daha yarattı. bu günlerde de elinde bir çalışma daha vardı. Maalesef “pandemi”den dolayı irtibat kuramadık. Ne aşamada bilmiyorum.
&
Kader, hükmünü kendi kalemince yerine getirirken, Oğuz Hocam gibi üretken ve hayra vesile olmayı şiar edinmiş değerli insanlar sessiz sedasız katı dünyayı terk edip, Yüce Tanrı’nın nurî ve ruhî mekânına taşınıyorlar.
Ne diyelim. ALLAH RAHMET EYLESİN. KABRİ NUR, MAKAMI ÂLÎ OLSUN.
&
BU VESİLE İLE RAHMETLİ HOCAMIN BENDENİZİN KİTABINA YAZDIĞI VE İNTERNETTE FAAL OLAN TAKDİM YAZISINI ARZETMET İSTİYORUM
Elinizdeki kitap, (Tarihi İnkâr Eden SOYKIRIM SUÇLUSU Mitomanik Diaspora ERMENİLERİ) yüzyıldır sonuca bağlanamamış, sürekli aleyhimize çalışılan Ermeni yalanları hakkında bilgi vermektedir. Tarihin getirdiği süreç itibariyle Avrupa’nın Türkleri sevmediği bir gerçektir. Bu durumu iyi bilen Ermenistan ve soykırım yalanı ile rant peşinde koşan Diaspora Ermenileri, din istismarı da yaparak Türkiye aleyhine yalan üretmektedir. Türkiye karşıtlarının, ciddi organizasyonlar yaparak 365 gün ara vermeden çalışmasına karşı, bizim çabamız çok yetersizdir.
Basın ve yayın organlarını çok iyi kullanan Ermeniler, din istismarcılığı yaparak, Hıristiyan ülkelerde kulis faaliyetleri yapıyorlar. Türkiye’nin nerede olduğunu bilmeyen insanlar Ermeni yalanlarına, siyasi amaçla destek veriyorlar.
Bugüne kadar yazılan kitaplardan farklı olarak burada yazar, o günlerin sosyolojik, tarihi ve siyasi durumunu ortaya koyarak, kimin soykırım yapabileceğini ve yapmaya ihtiyaç duyduğunu; kimin istese bile soykırım yapamayacağını mantık ve hakikat ışığında ortaya koyuyor. Kitapta göreceğiniz gibi yazar, doğrudan doğruya Ermenileri suçlamıyor. Huzur içinde yaşayan Ermenileri kendi emperyalist emelleri için kullanan Avrupa ve Rusya’yı suçluyor. Bir zamanlar Ermenilerle yaşanan dostluğun, bundan sonra da iyi komşuluk ilişkileri ile devam etmesini savunuyor.
Mart- 2018 / Oğuz Leblebicioğlu - Eğitimci yazar
*
Hamiş: Oğuz hocam bu mevzuda “Ben yazamıyorum ama seni tebrik ediyorum. Sen yazmaya devam et” diyerek bu kitabımın basımında maddi ve manevi destek olmuştur.
27 TEMMUZ 2021