BİLİMİN YOKSA GELECEĞİN DE YOKTUR

Abone Ol

Bir ülkenin kaderini, geleceğini, kalkınmasını belirleyen şey ne siyasi söylemler, ne de slogan niteliğindeki programlardır. Asıl konu bilim üretme yeterliliğidir. Zira bilgi üretemeyen toplumlar, başkalarının bilgileri ve teknolojileriyle yönetilmeye, yönlendirilmeye mahkûmdur. Bilimden, araştırmadan, özgür düşünceden nasibini alamayan her yapı cehaletin çukurunda debelenip durur.

Çevremize bir bakalım, dünya üzerindeki en büyük ekonomik ve teknolojik sıçramalar, üniversitelerden, araştırma merkezlerinden, laboratuvarlarda saç baş ağartanlardan oluşmuştur. Hasılı böylesi yapılar, fizikçilerin, kimyacıların, mühendislerin, tasarımcıların ve her kesimden bilim insanlarının çabasıyla insanlığın ortak mirasına katkı sunarlar. Burada dikkat edilmesi gereken sihirli sözcük “nitelik”tir. Özellikle bir tabelası olsun diye açılan içi doldurulmamış, boş bırakılan, akademik kadrosu vasatın altındaki kurumların, bilimsel ve toplumsal anlamda bir karşılığının olacağını sanmıyorum.

Ülkemizde üniversite sayısı artarken, niteliğin yerle yeksan oluşuna tanık oluyoruz. Laboratuvar yerine kantin genişleterek, kütüphane yerine kafeterya büyüterek, dahası intihalle meyilli akademik yapıların çoğalmasıyla, bilimin gelişmesinin olanağı yoktur. Hemen her yere üniversite açmakla övünmek gerçekten sorunu çözer mi? O binaların içini liyakatli kadrolarla donatamıyor, bilimi önceleyen bir program izleyemiyorsanız, kalkınmak ta, gelişmek te hayaldir.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, -bazı saygın kurumları konu dışında tutuyorum ancak- üniversitelerimizin çoğu lise düzeyini aşamayan niteliksizlik içinde yürüyor. Nitelikten yoksun makaleler üretiliyor. Haliyle bir süre sonra çöp oluyor. Kaşa, göze bakılarak, uzaklık, yakınlık mesafesine bakılarak unvanlar dağıtılıyor. Bilime katkısı ise yok denecek kadar az.

Prof. Selçuk Esenbel’in söylediği gibi, “Nitelik oluşturmak ancak mali kaynak yaratmakla mümkündür.” Araştırma yapacak kaynak bulamayan bilim adamının, ülke kalkınmasına katkı sağlaması olanaksızdır. Fizik, kimya, biyoteknoloji…gibi alanlarda dünya sıralamasında belli bir noktaya gelemiyorsan, “yerli ve milli teknoloji” üretme şansın yok. Ürettim diyorsan boş hamaset söylemleri ile avunursun.

Yönetim kadroları liyakate göre değil de sadakate göre belirlenirse, rektörler akademik başarıdan çok siyasi yakınlığa göre belirleniyorsa böylesi sistemlerde bilim adamı yetişemez. En iyi beyinler ya körelir, ya da bir zamanlar Hitler Almanya’sında olduğu gibi ülkeyi terk eder. Geriye ise “diplomalı cahiller” ordusu kalır.

Altını çizerek, üzerine basarak yazıyorum, bu topraklarda bilimi önceleyen tek ve gerçek lider, Mustafa Kemal Atatürk’tü. Bilimi, kalkınmanın ve bağımsızlığın temeli olarak görmüş, üniversite reformunu gerçekleştirmiş, Darülfünun’u çağdaş hale getirmiştir. Düşünebiliyor musunuz? Bir liderin üniversiteye girip “Dünya bilim literatürüne kaç makale katkı sağladınız?” diye sorduğunu anımsayalım. Oysa bu soruyu o sormuştu.

Üniversitelerimizde reform bu sorudan sonra geldi. Yine bilim ve aydınlanma düşmanı Hitler’in bilim adamlarına ülkesinde yaşama hakkı tanımaması, oradan kaçan pek çok nitelikli bilim adamının Türkiye’ye sığındığını, Mustafa Kemal’in bu bilim insanlarına kucak açtığını unutmayalım. O dönemde dünyanın en zeki insanı olarak bilinen Albert Einstein’a bile davetiye gönderildiğini anımsayalım. Alman bilim insanlarının üniversitelerimizin ilk yıllarda reforme edilmesine büyük katkısı oldu. Bilimi itibar gören, araştırmaya kaynak ayıran ülkeler, teknoloji üretiyor, refahı büyütüyor, bağımsızlığını perçinliyor. Bilimden yoksun ülkelerse dışa bağımlı, kırılgan, tüketen ve hatta tükenen toplumlar oluyorlar.

Bilim üretmeyen, kendi teknolojisini yaratamayan ülke, başkasının teknolojisine muhtaçtır. Ekonomik bağımlılık siyasi, kültürel ve stratejik bağımlılığı da peşinden getirir. Bilim insanına hak ettiği itibarı ve desteği sunan bir ülke geleceğini inşa eder.

Bilimsel gelişmesini sağlayamayan toplumlar, er ya da geç bilim üreten toplumların yörüngesine girmek ve geleceklerinde onlara mahkûm olmak zorundadır.