BEN ÇORUM VALİSİ OLSAM

Abone Ol

Adı Nazım Güney.

Onu çocukluğundan bilirim. Komşumuz Arap Deli ile Mercan Deli'nin çocuklarından biri.

İyi anımsıyorum.

Evimin penceresinden bakarken görmüştüm onları.

Mercan Hanım, bir çocuğu kucağında, bir çocuğunun eli elinde, bizim evin önünde öylece duruyor. Evleri yolun üstünde. Aramızdan yol geçiyor. Evden çıkınca anladım beni beklediklerini.

-Öğretmen Bey, benim oğlan biraz ateşlendi, okula göndermesem!

-Olur Mercan Hanım, yatsın, dinlensin, bir olumsuzluk olursa da haberim olsun.

-Sağ ol öğretmen Bey.

Kocası Arap Deli, Libya'daydı. Zaman zaman köyde bir görünür, uzun süre kaybolurdu.

Tek başına çarkıfelek gibi dolanır dururdu Mercan Hanım.

Kadınlık, analık zordu. Sanki çocuk borcu vardı memlekete. Her yıl yeni bir dünya!..

Biri karnında, biri kucakta, biri elde, biri okulda...

İşte o gün dikkatimi çekmişti o. Bir eli anasının elinde, iki gözü benim üstümde. Göz göze geldik. O, meraklı çocuk gözleri hâlâ gözlerimde. Bir de burnundan akarken silmeyi unuttuğu sümüğü. Ağzı ile burnu arası, suyu çekilmiş bir kuru dere.

O yıllar köyden ayrıldım. Aradan otuz beş yıldan fazla zaman geçti.

Şimdilerde Facebook arkadaşıyız onunla.

Üniversite okumuş, iş bulamamış, işini kendi yaratmış. Köyün üç beş kilometre uzağında dam, kom yapmış. Alaca, Çorum hayvan pazarlarından inek, dana, koyun, kuzu alıyor; bakıyor, besliyor satıyor.

Hanım'ın Çiftliği diyor oraya. Birkaç dönümlük bir yer. Sebze, meyve de yetiştiriyor.

Facebook'taki bir iletisi dikkatimi çekmişti. Diyordu ki:

"Yarın köyden Ankara'ya arabamla gideceğim. Gelecek, gidecek şeyleri olan köylülerime duyurulur."

Böylesine özverili, alçakgönüllü olduğuna bakmayın. Dik kafalı, inatçı, haksızlığa, ayrımcılığa sesini yükselten de biri.

Facebook'ta bir paylaşımını daha gördüm geçenlerde. Şaşırmadım da değil:

"Bugün itibarı ile Alaca İyi Parti ilçe Başkan yardımcısı ve iletişim sorumlusu olarak görevim başlamıştır. Alaca'mız için hayırlı olsun."

Sevindim de.

Ya, kötü parti üyesi, yöneticisi olsaydı!

Her köyün olduğu gibi bizim köyün de emekçileri, aydınları, aydınlık yüzlü yiğit sendikacıları, politikacıları var.

Cemal Aslan, 70'li yılların yürekli sendikacılarındandı. Hâlâ da gözüne bakıyoruz. Şimdilerde Veli Çelik, onun yolunda gidiyor.

Orhan Arslan, Hüseyin Yılmaz, Hasan Çelik başka başka partilerde halkımızı mutlu edecek projelere omuz veriyor.

Deprem oldu, Güneydoğu yanımız göçtü, Hüseyin Yılmaz, partili arkadaşlarıyla deprem bölgesine koştu.

Nazım Güney de siyasetin uzun, ince yolunun daha başlarında. Yol uzayacak, çatallaşacak. Ters yollara girilecek, çıkmaz sokaklardan dönülecek, cek, cek, cek...

Elmanın, domatesin gün ışığında kızardığı gibi o da kızaracak. Oynayacak, gülecek yerini bulacak.

O, bir emekçi. Emekçilerin yeri hangi parti ise, günü gelecek o parti binasının duvarında taş olacak. Adı saygıyla anılacak.

Ya da: "Zübüğün, fırıldağın biriydi." denilecek.

Nazım Güney, yel eserken harmanını savurmayı biliyor. Her yıl Kurban Bayramı öncesi Çorum hayvan pazarından yer kiralıyor. Yer alamadığı da oluyor.

İşin içinde iş.

Torpil,

Usulsüzlük,

Kayırmacılık...

Bu yıl da Kurban Bayramı yaklaşıyor. Çorum hayvan pazarından satış yeri kiralayacak. Gece 01.00'de sıraya girmiş. Bakın ne diyor:

"Sabah saat 08.00'de Çorum Hayvan Pazarı'nda kurbanlık yerler satılacak.

Şu an saat gece 01.00. Çoğu yer almak isteyen arkadaşlar evlerinde uyuyor. Ben, bazı arkadaşlar buradayız. Üstü kapalı yer almak için. Geçen yılki gibi yine yer alamaz da evlerinde bu saatte uyuyanlar gelmedikleri halde istedikleri yerleri alırlarsa bu sefer belediyeye geçen yılki kadar sessiz kalmayacağız. Ben burada 50-60 kadar küçük baş hayvan satmak için bir yılımı veriyorum. Hayvan pazarı açık olduğu her hafta arabamla bu pazara haftalık giriş parası ödüyorum.

Satışlar adaletli olmazsa... Uyarırım! ."

Dikkat ettiniz mi?

Umut gençlerde. Hak, hukuk, adalet duyguları yüreklerinde. Her olan bitenin ayrımındalar. "Vururum, kırarım, dökerim, saçarım! " demiyor, "Uyarırım!" diyor.

Herkesin kârı değil kendi işini kurmak. Ahır, ağıl yapmak. Sebze, meyve yetiştirmek. İneğin, dananın, koyunun, kuzunun dilinden anlamak...

Ta, 16. yüzyıl ozanlarındandır Pir Sultan Abdal:

"İreçberler hoşça tutun öküzü."

diye seslenmiyor mu? O da bakımını üstlendiği hayvanları hoşça tutmayı öğrenmiş.

"İş bilenin, kılıç kuşananın." demez miyiz?

O, işi biliyor ama işi bilmek yetmiyor. Böylelerinin elinden tutmak da gerekiyor.

Hayvan kredisi, hak etmeyen haramzadelere dağıtılıyor. Alınan krediler başka amaçlarla kullanılıyor. Hem paralar gidiyor, hem ortada hayvan yok. Etin, sütün yanına da yaklaşılamıyor.

Ben Çorum Valisi olsam, Çorum'dan Alaca'ya giderken, Alaca’ya 12 km kala, Küre köyünün önünden geçerken arabamı durdururum, köyden birine, onu sorarım, şoförüme de derim ki:

-Oğlum, arabayı Hanım'ın Çiftliği'ne sür.

Sonrası mı?

Sonrası, bahar bahçe...