Baskılanan çocukluğunuz, zincirlenen kişiliğiniz

Abone Ol

Çocukluk döneminde çevrenizdeki insanlar nasıl biri olduğunuz hakkında hangi fikirlere sahiplerdi? Sürekli olarak kulağınızda dönen ve size sürekli olarak söylenen kelimeleri hatırlayabilir misiniz? Ne kadar dağınık olduğunuzu duyarak mı büyüdünüz? Ya da ne kadar başarılı, dürüst olduğunuzu mu söylüyorlardı? Çocukken sürekli olarak duyduğunuz ya da diğerlerinin sizin hakkınızdaki düşüncelerini ne kadar alıp kabul ettiniz?

Hayatta sözlerin inşa edici ve yıkıcı etkileri vardır. Anne ve babanın sözlerini tamamen doğru ve güvenilir kabul etmiş bir çocuğa “beceriksizsin”, “tembel birisin”, “sen hiçbir şeyi yapamazsın” demek, onun kendine olan saygısının ve özgüveninin yıkılmasına neden olur. Bir diğer dil ise “sen akıllı bir çocuksun”, “istersen başarırsın” dilidir. Bu dilin kullanımı bir çocuğun pozitif ve enerjik düşünce yapısına ulaşmasını, başarıya inanmasını sağlar.

Çocukluğumuzda birey olma yolunda ilerlerken büyüklerimizin sözcükleri daima ben buyum diyebilmekte etkilidir. Özellikle idol aldığımız kişilerin bizimle alakalı düşünceleri örneğin, yaptığımız bir resmi ya da söylediğimiz bir şarkıyı beğenmesi o an bizim için dünyanın en önemli ve en özel durumudur. Şimdi ise düşünelim, çocukluğumuzda önemli gördüğümüz, ciddiye aldığımız insanlar bizi nasıl tanımladılar? Bize söylenenlerin ne kadarını sorgulamadan kabul ettik? Siz değerli okuyucularımızı farkındalığa davet ediyorum, kendinizle ilgili gerçek kelimeleriniz nelerdir?

Sevgili okurlar, hayatımızda yaşadığımız olaylara nasıl tepkiler vereceğimize, sorulan sorulara ne yanıt vereceğimize dair içimizde hep bir ses duyarız. Aslında iç ses olarak adlandırdığımız içimizden gelen bu ses bizim sesimiz değil ebeveynlerimizin sesidir. Çocukluğumun bir döneminde saat tamirine merak salmıştım. Saatlerin iç mekanizması ve tasarımı ilgimi çekiyordu, başlangıçta bana alınan saatlerin içini açıp parçalarını incelemek üzere ayırdım ve mekanizmasının dişlilerini inceledim. Bu sistem bana büyüleyici gelmişti. Sonrasında iş, evde bulduğum pili bitmemiş fakat çalışmayan kol saatlerinin onarımına geldi. Saatlerin neden dakika geriliğinin olduğundan tut bir saatin akrep ve yelkovan renginin hangi arka planda daha çarpıcı ve görülebilir olabileceğini kendi dünyamda tasarlamıştım. En önemlisi bunların hepsini yaparken kendimi aşırı mutlu ve işe yarar hissediyordum. Fakat bir gün bir noktada yakalandım ve ev halkı beni saat kırma ustası ya da saat katili olarak nitelendirdi. İşte bu noktadan sonra şaşırmıştım. Çünkü beni onaylayacaklarını ve yaptığım şey için beni tebrik edeceklerini düşünmüştüm. Fakat öyle olmadı, bunu uzun süre anlayamadım.

Biliyorum ki sizler de çocukluk döneminde bu ve buna benzer durumlar yaşadınız. Aslında yaptığınız şey size garip görünmüyordu, aslında kırmak değildi amacınız, fakat bazen anlaşılamayız. Özellikle “küçük bir çocuk” olarak ciddiye alınmadığımızda. Sonrasında hiç olmadığımız bir kişilik kimliği üzerimize yapışabilir.

Sizlerden ricam sevgili okurlar, bunların üzerine düşünmeniz. Diğerlerinin çocukken bize söylediği ama aslında hiç olmadığımız o kişilik üzerine yoğunlaşabilmek ve kendimizle konuşabilmek. Çocukken çevrenizdekilere hırçın, yıkıcı ya da anlamsız görülen, bunun sonucu olarak sizin için dile getirilen kelimeler nelerdi? Bu olumsuz kelimeleri hak edeceğiniz bir şey yaptınız mı? Lütfen düşünelim. Sonuç olarak, çevremizdeki kimse bizi anlamasa da kırdığımız saatlerin, müzik aleti yapıp çalmaya çalıştığımız eşyaların, arabanın vitesiyle oynayışımızın bizim için bir amacı vardır. Yaparken takdir edilmeyi bekleriz ama sonuçları farklı olabilir. Bunu göremeyebilirler, göremedikleri gibi eleştirebilirler. Biz ise farkında olmasak dahi çocukluk döneminde bize söylenilen sözcüklerin derin izlerini bugün taşıyabiliriz.

Bana göre yapılması gereken, çocukluğumuzda bize işlenen olumlu ya da olumsuz kelimeleri anımsayıp, o kişi olup olmadığımızı kendi içimizde test etmek, bunları düşünerek yönetmek ve hak ettiğimiz kelimeleri kendimize söylemek olmalıdır.