BASINA DESTEK, AMA HAK EDENE, İŞİNİ CİDDİ VE SORUMLUCA YAPANA

Abone Ol

24 Temmuz 1908 tarihinde basından sansürün kaldırılışının 112. yıldönümünü bugün “Basın Bayramı” olarak kutluyoruz. Pek çok isimler altında kutlama günleri olsa da, 24 Temmuz, bizim mesleğin iki büyük gününden biri…Hatırlanacağı üzere, diğeri de, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü…10 Ocak 1961’de, basın çalışanlarının sosyal güvencesini sağlayan 212 Sayılı Yasa’nın yıldönümü…

Gerek basın çalışanlarının içinde bulundukları koşullar, gerekse “halkın haber alma hakkı” gibi temel demokratik bir hakkın yerine getirilmesi anlamında ne kadar “özgür” olunabildiği açısından, elbette söylenebilecek çok şey var. Sayıp dökülecek çok olumsuzluk var. Ama, yıllardır hep dikkat çekmeye çalıştığım “gerçekçi” bazı değerlendirmelerimi, bir kez daha, dürüstçe, tekrarlamam gerek.

En başta, “basın özgürlüğü” kavramını “sorumsuzluk”, “her aklından geçeni yazma, söyleme özgürlüğü” diye anlamamak gerektiğini her vesileyle ifade ediyorum. Hele de, asparagas, sansasyon haberciliği ve şantaj gazeteciliği gibi sapmalara asla tolerans tanınmaması, “basının güvenilirliği” adına “ön koşul”.

“Devlet veya sivil toplum basına destek olsun” derken de, yapıcı, düzeyli ve samimi gazetecilik hizmetini hep ayırıyorum. Zira, aksi örnekler o kadar çok ki ülkemizde…Ne adam gibi gazetecilik yapıyorlar, ne halka ulaşıyorlar, ne de topluma bir fayda temin ediyorlar. Resmi ilan kaynaklarını, sivil toplumun desteklerini “geçim kaynağı” olarak kullanıyorlar. Ve açık söylüyorum; mesleğe de, topluma da kötülük ediyorlar.

Türkiye’de bin civarında yerel gazete var. İddia ediyorum, ciddi bir elemeden geçirilse, gerçekten gazetecilik hizmeti veren gazete sayısı 200’ü geçmez. Dijital medyada durum daha da vahim. Ciddi, sorumlu hizmet veren internet sitesi veya internet televizyonu sayısı, her kentte tek bir elin parmakları ile sınırlı kalır.

Türkiye’de, gerçek manada gazetecilik yapan yerel gazetelerin ya da dijital medya organlarının yaşatılabilmesi, güçlendirilebilmesi ve her şeyden önemlisi “haksız rekabet” yüzünden mağdur olmalarının önüne geçilebilmesi için, öncelikle yapılması gereken, doğru ve gerçekçi kriterlerle, ciddi bir eliminasyona gidilmesidir. Toplumun istismar edilmemesi için de gereken budur. Ve bu, demokrasinin, çok sesliliğin ihlali de değildir.