BAŞARININ ÜÇ ALTIN KURALI

Abone Ol

Ben acizane yapım, kültürüm, hatta mesleğim gereği genelde hep maneviyat ağırlıklı ve özellikle de birleştirici, bütünleştirici, öteleme-itelemeden uzak, uzlaşmacı herşey Çorum ve Çorumlu için anlayışına hizmet eden yazılar yazarım. Ayrımcılıktan nefret ederim. Hoşgörü temel görüşümdür. Bunun esası da İslam Ahlakı, Türk gurur ve şuurudur.

Bu haftaki yazımızda, aynı anlayışa hizmet eden bir hatıra yazımı arzedeceğim:

Bundan 50 sene önce T.O.A.I. Sevk ve İdare Yüksek Okulunda okurken (1970-74 yılları arası) ekonomi hocamız bir dersinde, “Başarının (özellikle ekonomide) Sırları” adındaki bir konuşmasından esinlenerek o zaman yazdığım ve kitaplarımın arasına koymuş olduğum bir yazımın elime geçmiş olması sonucu beni yarım asır önceki bir hatıryı anımsatması beni duygulandırması sonucu yararlı olacağını düşündüğüm ve özellikle de gençlerimize ışık tutucu belki de doping tesiri yapar ümidiyle bu yazıyı günümüz Türkçesi ve anlayışı ile sizlerle paylaşmak üzere arzediyorum.

Genelde ister maddi isterse manevi konularda olsun kurallar zamanın geçmesi ile pek fazla değişmez. Olsa be değişim özde-esasta değil, şekilde olur. Bunlara hiç değişmeyen esaslar denir. Zamanın geçmesiyle eskimezler. Bu esasları akılla, mantıkla ve azimli istikrarlı bir çalışma ile uygulayan kişilerin çoğu başarıya ulaşmışlardır. Hayat bunun örnekleri ile doludur. Planlı, projeli, programlı, kolektif, organizeli çalışanların kural dışı hareket yapmadıkları sürece başarısızlıkları söz konusu değildir. Bu şartlarda çalışanlar kazanır. Zafer çalışanlarındır.

Bu kuralların birincisi şudur:

Güven duygusudur: başta insanın kabiliyeti, yetenekleri, varsa imkanlarını akıl, mantık ölçülerinde kullanmasıdır. Daha açıkçası ben bu şi başarırım, başaracağım ve başarmalıyım psikolojisine sahip olmasıdır. Yani buna özgüven de diyebiliriz. Bu durumun temel dayanağı ise, iyi niyete, sağlam iman ve inanca dayanması ve şartlarını hazırlayıp işe koyulmasıdır. İşe başlamasıdır. Güven duygusunun iki yönü vardır. 1-Maddi, 2-Manevi boyutu vardır. Neticeyi yüksek bir moralle elde edebilmek için ulu Allah’ın yardımı esastır. Hak doğrunun yardımcısıdır sözü haktır ve gerçektir. İnsanın Allah’a güvenmesi, ona dayanması, ancak ondan yardım dilemesi boş lafla, boş sözle olmaz. Bu sözün arkasını fiilen doldurmak gerekir. İnanç bir niyettir. İman ve İslam eylemdir. Sadece bir iyilik karşısında Allah sizden razı olsun demek iyidir ama, yeterli değildir. Bu mübarek sözün içini karşımızdakine karşı fiilen iyilikle doldurmak gerekir.

Başarının ikinci kuralı çalışmaktır: kainata ibret nazarı ile baktığımızda çalışmayan canlı cansız hiçbir varlık yoktur. Cansız sandığımız varlıklar bile görünmese de hep hareket halindedir. Hareket ise çalışmakla olan bir eylemdir. Burada çalışmak kazma-kürekle çalışmak değildir. Asrın tüm gelişmiş araç gereç, teknolojik vasıtaları imkan nisbetinde kullanmak çalışmanın semeresini artırır. Bu da yeterli değildir. Kollektif akıl, organize eylem şarttır. Yani bilimsellik esastır. Muasır medeniyet seviyesine ancak böyle çalışma ile ulaşılır.

Saygıdeğer hocamız bu maddenin açılımını izah ederken şu örneği verdiler: bu hususta sizlere Çin Generali Sun-Çi’nin sözlerini örnek veriyorum dediler. Nedir o? (Not: Çin Generali Sun-çi M.Ö. 500 önce Wu devletinde şimdiki Çin devletinin dı ünlü Çin komutanı filozofu, askeri ve yönetim dehasıdır.) Bu ünlü general başarının-zaferin sırrını şöyle açıklıyor:

“Başarıya ulaşmanın yolu, bilgi ve bilmektir” Neyin bilgisi, neyi bilecek? Bilime dayalı eğitimdir. Generallere, komutanlara verdiği bir panelde şöyle diyor: “Generaller! Başarıya ulaşmak bilime dayalı bilme ile olur. Bir komutan kendisini bilir. Düşmanını bilmiyorsa, mağlupsun. Düşmanını bilir, kendini bilmiyorsan yine mağlupsun. İkisini de bilmiyorsan tümden mağlupsun. Ancak, kendini iyi bilirsen, düşmanı iyi tanırsan ona göre çalışırsan, işte o zaman muzaffersin.” İşte bunun adına bilgi ve bilme denir. O zaman zafer senindir.

Değerli ekonomi hocamız Çin Generalinin ekonomi ve ticari alanda uygulanmasını da izah ederken, başarının sırrını yine bilgi ve bilme adıyla anlatırken, ABD’nin kurucusu George Washington (30 Nisan 1789-4 Mart 1797 arası ABD’nin kurucusu ve ilk başkanıdır) ekonomide başarı, yöneten ve yönetilenlerin tüm yönleri ile bilinmesi ve bu bilgiye dayalı çalışmaya bağlıdır. Başarının sırları; eğer yönetici ve bilim amirleri çalıştırdıkları veya yönettikleri tüm yönleri ile bilirlerse ona göre davranış yöntemleri uygulanır ve orada sorun olmaz. Bu bilgiler elde edilirken çalışanların ve çalıştıranların duyumlara, söz ve boş laflara dayalı bilgilere asla itibar etmemeleri, araştırmadan gözünle görsen bile gözlerini silerek tekrar baktıktan sonra karar vermeleri, yani bilgiler ehil şahit ve belgelere dayanmalıdır. Yoksa adalet ararken zulme sapılabilir ki bu tutumla hareket eden yöneticiler şirket kuruluşu, kurumun kısa zamanda yıkımına sebep olabilirler. Sadece ekonomide değil, mümkünse her konuda mutlak objektif olmalı, kararlar matematik gerçeklikle alınmalıdır. 2+2=4 gibi olmalıdır. İşçi, işveren ilişkilerinde bu husus çok önemlidir. Esasen bunun adına biz dürüstlük diyoruz.

Başarının 3. şartı tevekküldür. Tevekkül Allah cc hazretlerine inancın belgesidir. Tevekkülü anlamak için geniş izah gerekir. Şu kadarını bilmemiz yeterlidir. Yani tevekkül bir işin ister maddi isterse manevi olsun bütün işlerin gerektiği şartlarına uyarak elden gelen ne varsa yapıldıktan sonra neticeyi Allah’tan beklemektir. Tevekkülde esas; yapılan işe ait tüm yapılabilecekleri yapmış olmak ve neticesini hak etmektir.

Basit bir misal: bir buğday tarlası; sürülür, ikilenir, üçlenir, tırmıklanır, sulanır, ekilir, gübrelenir, takip edilir, sonunda da Allah’ım ben elimden geleni yaptım, hüküm senindir deyip neticeyi Allah’a bırakmaktır. Allah’a güvenmekse duadır. Sebeplerine sarılınmazsa bu eksik çalışma ile yapılan işe hile karışır ki, buna tevekkül denmez. Dişli ile çalışan bir makinenin bir dişlisi kırılsa, o makine iş görmez. Tevekkül granit gibi sağlam bir inanca dayanmalıdır ki, netice müsbet olsun. Örneğin; Çanakkale savaşı, Türk milleti için ölüm kalım savaşıdır. Bu savaşta Seyyit Onbaşının 273 veya 276 kilo ağırlığındaki top mermisini kaldırıp topa yerleştirmesi okur yazar bile olmayan bu asil kahramanın göz kararı ile hedefi hesaplayıp topu ateşlemesi, merminin komuta merkezi olan İngiliz zırhlısının tam bacasına isabet etmesi bir harbin kaderini değiştirmesi, azim ve inancın ceht ve gayretin birleşiminin sonucudur. İşte tevekkül budur. Korkunç deprem olayında milletin tek yürek olması başarının sırrıdır. Allah bu millete bir daha böyle bir acı yaşatmasın. Amin.

Tüm şehitlerimize, özellikle deprem şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar dilerken, yardımcı olan milyonlarca din ve vatan evlatlarına sonsuz teşekkürlerimi sunarken, hepinizi Ulu Allah’a emanet ediyorum.