Bu topraklar ve bu toprakların insanı, tarih boyunca çok katliamlar gördü, çok facialar, çok derin acılar yaşadı.
Önceki gün 27. yıldönümünde Sivas’taki insanlık ayıbını, dün de 40. yıldönümünde Çorum’da yaşanan büyük acıları andık.
Adeta bir kez daha yaşadık; acıları yüreğimizin en derininde hissettik.
Kahramanmaraş, Çorum gibi “mezhep ayrımı” görüntüsü altında kardeş kavgasının sahnelendiği olayların, ülkemizi 12 Eylül 1980 darbesine götüren kilometre taşları olduğunu artık bilmeyen kalmadı.
İnsanlarımız Sünni-Alevi, sağcı-solcu gibi ayrımlarla birbirine kırdırılırken, ülkemizin bağımlılığı bir kat daha artırıldı.
Hem onca canı yitirdik, hem de ülkemiz adım adım bu günlere getirildi.
Kardeş kavgasına sebebiyet verenleri de, bu tuzaklara düşüp bilerek-bilmeyerek maşa olarak kullanılanları da lanetliyor, tarihin şaşmaz yargısına bırakıyoruz.
Kaybettiğimiz canların ise, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
*
ÇORUM HABER’in ve mensupları olarak bizlerin, “toplumsal barış”ı her şeyin önüne koymamızın gerekçesi de, sanırız bu gibi günlerde daha iyi anlaşılıyor.
Halk dilinde, “o günler gitsin de bir daha gelmesin” deyişi vardır ya, aynen öyle…
İşte, o kâbus gibi günlerin bir daha yaşanmaması, artık tarihte kalması için, toplumsal barışa, kardeşliğe, birlik ve beraberliğe, karşılıklı anlayış ve hoşgörüye ihtiyacımız var.
Çorum Olayları’nın anıldığı meydanın adı da bu bakımdan anlamlı değil mi?
Kadeş Barış Meydanı.
ÇORUM HABER, o meydanın açılması için de çok uğraştı, adının “Kadeş” olması için de…
Adını, insanlık tarihinin ilk yazılı barış antlaşmasından alan o meydanda, kardeş cinayetleri bir kez daha lanetlendi.
*
Tarihin tekerrürden ibaret olduğuna inanmak, ya da kötü olayların tekerrürüne meydan vermek, seyirci kalmak ne kadar da aptalca değil mi?
İbret alınırsa, ders alınırsa, neden tekerrür etsin tarih?
Kardeş kavgaları, anarşi-terör, darbeler bu ülkeyi ne kadar geriye götürdü?
Türkiye’nin geri kalmasını ya da kendilerine daha bağımlı hale gelmesini isteyen dış güçlerin oyuncağı olanlar, şapkalarını önlerine koyup düşünüyorlar mı acaba?
Ülkeme ve halkıma, istemeden ne kadar kötülük etmişim diye bir muhasebe yapıyorlar mı?
*
40 yıl sonra, 27 yıl sonra bile içimizi yakıp kavuran acı olayları artık tarih sayfalarında bırakıp, anma törenlerini “gereken dersi çıkarma” adına yapabilirsek, yeniden o kâbusu yaşama endişesinden de sıyrılabiliriz.
Ama bunun ön şartı, toplumu ayrıştırma, kutuplaştırma dilinin terk edilmesi ve gerçekten barış diline, sevgi diline, hukuk ve adalete, gerçek manada demokrasiye dönülmesidir.