BAHAR HAVASI

Abone Ol

Böylesi günlerde insanlar, dertlerini dökecek derin dere ararlar. O da geldi, beni buldu. O konuştu, ben dinledim. Ağzımı açtırmadı.

Sıkıldım mı?

Sıkılmadım.

Keşke herkes böyle şeyler anlatsa!

Sıkılmadım.

"31 Mart 2024'te yerel seçimler yapıldı. Sabahtan akşama dek sandıklara oy taşıdı seçmen. İlk akşamdan çoluk çocuk toplaştık tv'lerin başına. İçimizi ısıtan, ufkumuzu açan güzel haberler gelmeye başlayınca da bir sürpriz yapayım dedim eşime:

"Hanım, hazırlan! Yarın yazlığa gidiyoruz."

"Körün aradığı bir göz." demez mi?

Az kalsın "Nisan bir şakası hanım." diyecektim ki tuttum dilimi, demedim.

2 Nisan'da yazlıktayız.

Bir tabak karadut getirdi komşu. Yedik.

Bizim bahçede de çeşit çeşit ağaçlarımız var. Limon ağacı, yükü yüklenmiş kamyon gibi. Tam da zamanında gelmişiz. Ankara'ya dönerken toplayacağız limonları,  Yanında yenidünya ağacı. Gözü üstümüzde:

"Birkaç güne kadar ben de tatlanırım, sakın gitmeyin." 

Gitmiyoruz zaten.

Yanındaki nar ağacı da çiçeğe durmuş. Nar çiçekleri ile daha bir güzel görünüyor bahçemiz. Onun yanında zeytin ağaçları...

Zeytin ağaçları da pür çiçek.

Nar ağacı, sonbahar mevsiminde, zeytin ağacı kış mevsiminde sunacak armağanlarını.

Ağaca "ağaç" demekle saygısızlık mı ediyoruz ne? Pir Sultan Abdal'ın dizeleri geliyor aklıma:

"Ağaç dersem gönüllenme

 Kırmızı gül ağaçtandır."

Çeşit çeşit, renk renk güller açmış bahçelerde. Begonviller renk yükü; kırmızı, pembe, beyaz...

Yazı yaban papatya, gelincik... Renk renk kır çiçekleri. Çakır dikenleri bile sanırsınız ki güzellik yarışmasına hazırlanıyor.

Toprak, kıpır kıpır.  Cins cins kurt kuş, börtü böcek...

Ağaçların dallarında, çatılarda ağızları laf dolu yusufçuk kuşları:

- Gu guuk guk, gu guuk guk!..

İki yüz metre aşağımızda deniz. Bahçelerin, kırların güzelliği, gâh arkamıza aldığımız Karadiken dağından esen rüzgar, gâh karşımızdaki İlbıra dağlarından sökün edip gelen bahar havası, bizleri adam insan sanıp yanımızda, yakınımızda olmaya çalışan kedi, köpek unutturuyor denizi.

Sitemizin yan tarafında pazar da kuruluyor. Pazarcı tezgâhlarında, köylü tezgahlarında bolluk bereket...

Eşim, elinde bir koli yumurta, bir ekmek geliyor uzaktan. Pazardan geliyor. Sabah sabah ağzının içi laf dolu:

-200 TL alıp pazara gittim. Her şey var pazarda. Her şey taze taze. Bir koli yumurta, bir ekmek 200 TL tuttu. Bu pazarcılar da iyice azıttı. Şaştım kaldım. Yanına para al, git al alınacakları...

-Alırız, alırız.

Kahvaltıya hazırlanırken eşime 200 TL'nin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışıyorum. İnanacağını bilsem: "Ben ekonomistim." bile diyeceğim.

"Senin pazara götürdüğün şey 200 TL değildi ki! Elindeki her banknotu içinde para olan kapalı bir zarf olarak düşün. Her banknotu bir kutu olarak düşün. Kim iktidara gelirse, zarflardan o sorumludur. Onlar tarafından kullanıma sunulur. Yirmi iki yıl önce başımızdakilere teslim ettik banknotları. Üzerinde 200 TL yazan her kapalı zarfın içinde 132 ABD doları vardı. İktidarların işi kutulardaki paraları çoğaltmak, en azından bir eksik, bir fazla olduğu gibi tutmak. Pazara gidince zarfı açtın. İçinden 6 ABD doları çıktı. Zarfı birileri boşaltmış senin anlayacağın.

1960'lı yıllarda Çorum İlköğretmen Okulu'nda öğrenciydim. Okula Halk ozanlarımızdan Ardanuçlu Aşık Efkari gelmişti. Çaldı söyledi.

"Astara koydum parayı

Öldüm arayı arayı

Sıçan ne'ttin bin lirayı

Yankesici olmuş bizim sıçan."

O zamanlar dört ayaklı idi sıçanlar hanım! Şimdikiler iki ayaklı. Zarflardaki paraları götüren iki ayaklı sıçanlara kızmıyorsun da pazarcılara kızıyorsun."

-Anladım, dedi eşim. Kahvaltımızı yapalım.

Kahvaltı yaparken, bir yandan da eşimi izliyorum. Beni unuttu, kendi kendine konuşuyor:

-Hırsızlar!

Hava serin. Yüzümüzde yağmurun yeli dolaşıyor."

Arkadaşım başka neler anlattı anımsamıyorum. Duymadım da zaten. Aşık Efkari adını duyunca ben de aldım başımı gittim 1960'lı yıllara. Arkadaşımın  sözünü ettiği o konsere. Ardanuçlu Aşık Efkari, öğretmen adaylarına memleketin, gidecekleri köylerin, köylülerin halini anlatıyor. Komşunun tavuğuna taş atan Fatma Nene'yi anlatıyor. Sazıyla anlatıyor. Yakarıyor:

"Nene Nene, Fatma Nene

Tavuğa taş atma nene

Kıracaksın bacağını

Yıkacaksın ocağımı

Nene Nene Fatma Nene

Tavuğa taş atma Nene!"

Aradan neredeyse altmış yıl geçti. Hastalıklı, kriminal insanlar yüzünden ağız tadıyla yaşayamıyoruz günü. 2002'lere kadar yürek tüketti Aşık Mahzuni Şerif:

"Amerika katil katil!"

Kaç insan duydu!

Bakalım günümüz ozanları bu dönemi nasıl anlatacaklar? Banknotların içini boşaltan yankesicileri, hırsızları...