Yine deprem oldu
Yaklaşık yirmi dört yıl önce Marmara bölgesinde bir deprem olmuştu. Hatalarımız vardı; eksiklerimiz vardı. Deprem haberi duyulur duyulmaz ülke genelinde duyarlı insanlarımız seferber oldu. Yardım için Dünyanın birçok ülkesinden destekler geldi. Bizim acımızı paylaştılar. Son günlerini yaşayan Saddam Hüseyin bile yüzlerce depreme dayanıklı evler yapılması için para gönderdi.
Dost, düşman Dünyanın dört bir yanından destek veren ülkeler vardı. Diğer taraftan dost bildiğimiz bazı ülke liderleri lütfedip bir baş sağlığı bile dilemedi.
Deprem geniş bir alanda olmuştu. İnsanlarımız göçük altında acı çekiyordu. Ne yapacağımızı şaşırmıştık. Göçük altından çıkarılan her insan, her canlı bizim umutlarımızı artırmıştı. Yaralı insanlar hastaneye taşındı. Toplanan yardımlar hayatta kalanlar için can suyu olmuştu. Deprem yaz aylarında olduğu için depremzedeler en azından depremler için hazırlanmış yerlerde çadıra gerek duymadan barınabiliyordu. Trafik kilitlendi. Normal yaşantımızda farkına varmadığımız telefonla haberleşme, elektrik, su, bir tas çorba insanlarımız için bulunmaz olmuştu.
Televizyon kanallarında sadece deprem haberleri vardı. Bilen bilmeyen herkes depremle ilgili yorumlar yapıyordu. Servet sahibi olmadan önce inşaatlarda çalışan bir ses sanatçısı tartışma programlarının vazgeçilmez konuğuydu. İzleyici sayısını artırmak isteyen televizyonlar deprem dedesi seçilen bir uzmana yeni bir kimlik bulmuştu: Torun tosun sahibi uzman, ülkemizin bilmem ne erkeği seçildi. Yaşanan acılar, onların umurunda değildi.
Basında çıkan haberlere göre deprem için yeterli önlemler alınmamış. Binalar çürük, yardım için koşanlar ne yapacağını bilmiyor. Göçük altından çıkarılanlar hastanede, yollarda kayboluyor. Fırsatçılar, gün bu gündür anlayışıyla hareket ediyor. Kasap et derdinde, koyun can derdinde.
En sonunda bir suçlu bulduk. Veli Göçer adında bir yapsatçı, çürük bina yapmak suçundan yargılandı. Ceza aldı. Kısa bir süre sonra depremi konuşmaz olduk. Evli evine, köylü köyüne gitti.
Daha büyük acılar yaşadığımız yine bir deprem oldu. Yine çürük binalar vardı. Önceden yaşadığımız acılar, sorunlar bire bir aynıydı. Yardım yapmayı bırakın, üzüntülerini dile getirmeyen ülkeler vardı! Göçük altından insanlarımızı kurtaran madenciler takdir topladı. Adını bile unutup hiçbir önlem almadığımız deprem, bize büyük acılar yaşattı. Yine yağmacılar var. Yine yöre halkı, yardıma koşanlar çaresiz. Depremden kurtulanlar için lavabo yok. İçecek su, bir tas çorba, hatta bir somun ekmek bulunmuyor.
Görünüşe bakılırsa depremi konuşmaktan usanmaya başladık. Kısa bir süre sonra yaşanılan acıları unutacağız. Uzmanlara göre daha büyük depremler bizleri bekliyor. Deprem ister bir gün sonra, isterse on yıl sonra olsun yine aynı sıkıntıları yaşayacağız. Yine aynı şeyleri konuşacağız. Hiçbir önlem almadığımızı, büyüklerimizin deyimiyle yine akıllanmadığımızı göreceğiz.
Aynı konuşmaları yapmayan yurttaşlarımız elbette olacak. Onların tamamı ya deprem olmadan ölmüş olanlar; veya depremde göçük altında kalanlar olacak.
Görünen köy, kılavuz istemiyor.