AYM KARARLARI VE REKTÖRLÜK SORUNU…

Abone Ol

Anayasa Mahkemesi (AYM) 4 Haziran 2024 günlü kararıyla, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uyum çerçevesinde çıkarılan 9 Temmuz 2018 tarihli 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) bazı maddelerini iptal etti.

Basına göre en çarpıcı iptal, rektör atamaları ve Merkez Bankası atamaları oldu.

Ve eğitimci damarımız nedeniyle de rektör sorununa bir bakmak gerekli oldu.

***

Aslında yıllardır bitmeyen ve giderek büyüyen bu sorun, bir 12 Eylül ürünü idi.

TürkiyeDarbe mantığı ile YÖK oluşturulmuş, üniversiteler kontrol altına alınmak, rektörlükler bu amaç için kullanılmak istenmişti.

Çünkü üniversiteler; çağdaş dünyaya açılan bilim, teknoloji ve kültür merkezleri olduğu gibi, özellikle toplumsal gelişmenin de özgür düşüncenin de mayalandığı yerlerdi.      

Nitekim ülkemizde 1933 yılında 1 olan üniversite sayısı, bugün 129’u devlet, 79’u vakıf olmak üzere toplam 208 olmuştur.

Ama rektör atamalarında, giderek üniversite iradesi yok edilmiştir.

İşte bu durum, özellikle son yıllarda cumhuriyet karşıtlığının bir inşası gibi görülmüş, itirazlar yaşanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi’nde olduğu gibi

Bu nedenlerle sorun, atamayı yapan cumhurbaşkanında mıdır, yoksa atama sisteminde midir bir bakmak gerekti.

Ve de AYM’nin iptal kararı 12 ay sonra yürürlüğe gireceğine göre,  bugüne kadar rektör atamaları nasıl yapılır, her dönem tartışılan bu sorun nasıl giderilir bir görmek gerekti.

***

İşte bugüne kadar uygulanan rektör atama sistemleri:

(1933-1946) yıllarında, Milli Eğitim Bakanı'nın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı'nın imzaladığı üçlü kararname ile atanıyordu.    

(1946-1981) yıllarında, öğretim üyeleri tarafından seçiliyordu.

(1982-1992) yıllarında, YÖK Başkanının önerisiyle Cumhurbaşkanı tarafından atanıyordu.

1992'den sonra ise atama, kademeli bir elemeye dönüştürüldü. Yani üniversite, gizli oyla 6 aday sıralayıp YÖK'e göndermekte;      YÖK, 6 adayı 3’e indirip Cumhurbaşkanı’na sunmakta; Cumhurbaşkanı da birini rektör olarak atamakta idi.

Ama 29 Ekim 2016 tarihli 676 sayılı KHK ile bu yöntem değiştirildi. Üniversite iradesi kaldırıldı. YÖK Başkanının sunduğu 3 adaydan biri, Cumhurbaşkanı tarafından atanır oldu.

9 Temmuz 2018 tarihli 703 sayılı KHK’ye göre ise Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanır oldu.

İşte bugün geçerli sistem budur. Ve de bu sistem var olduğu sürece rektör atamalarındaki sorun yok olmayacaktır. Çünkü sorunun çözümü, YÖK'ün ve de özellikle Cumhurbaşkanının iradesinde aranır olmuştur. Zaten yanlış olan da budur.    

***

İşte geçmişte de yapılan ve de eleştirilen örnek atamalar:

Yıl 2007... Kastamonu Üniversitesi rektör adaylarından Prof. Dr. Mustafa Safran en yüksek oyu almıştır, ama rektörlüğe 1 oy alan Prof. Dr. Bahri Gökçebay atanmıştır.

Atamayı yapan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'dir.

Yıl 2012... İTÜ rektör adaylarından Prof. Dr. Muhammed Şahin 458 oyla en yüksek oyu almıştır, ama rektörlüğe daha az oy alan Prof. Dr. Mehmet Karaca atanmıştır.   Atamayı yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'dür.

Yıl 2015... İstanbul Üniversitesi rektör adaylarından Prof. Dr. Raşit Tükel 1202 oyla en yüksek oyu almıştır, ama rektörlüğe daha az oy alan Prof. Dr. Mahmut Ak atanmıştır.

Atamayı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'dır.

Ve 2021 yılının ilk günü... Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Melih Bulu, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından doğrudan atanmıştır. Ve ortalık karışmıştır.

Elbette bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Ama konumuz, bu kimliklerin kişilikleriyle de ilgili değildir. Her rektör atamasındaki bu sorunu, bir ölçüde de olsa gösterebilmektir.

***

Peki, bu sorun neden ve niçin?

-Eğer Avrupa’da aranan kariyer ve liyakat yerine Türkiye'deki kriterler; Alevi-Sünni, Türk-Kürt, laik-muhafazakâr, sağcı-solcu, dinci-dinsiz ölçülerine indirilir ise

-Eğer rektör atamalarında politik tercih, üniversite iradesinin önüne geçer ise

-Ve de Cumhurbaşkanı, kendine verilen yetkileri bu ölçülere göre kullanır ise...

Olacağı budur.

-Ve de eğer liyakat yerine sadakataranır ise

-Yalnız rektör atamalarında değil, her konuda böyle ikili bir kimlik sergilenir ise…

Sonuçta olacağı budur. 

*** 

Peki, ne olmalıdır ne yapılmalıdır?

Öncelikle sorunun, politik tercihleri önceleyen atama sisteminde olduğu görülmelidir.

-Ve YÖK devreden çıkarılmalıdır.

-Üniversiteler, rektörünü kendi seçmelidir. (1946-1981) yıllarında olduğu gibi…

-Cumhurbaşkanı, üniversitede oluşan iradeyi onaylamalıdır.

Evet, mademki yeni bir düzenleme yapılacaktır, işte demokratik çözüm budur.

Cumhurbaşkanı ve YÖK'ün kerametinde değil