AVRUPA BİRLİĞİ VE İNGİLTERE
Adamların siyasetçileri bizimkiler gibi değil ki, hemen birinci ve ikinci adamları istifa ettiler. Aslında cahil adamlar. Bizim memlekette bu işin öyle bilenleri var ki, danışsalardı, onlara da 40-50 yıllık hedef tavsiye ederlerdi.
Bilgelik, hele de dış politikada çok bilmişlik hamamda türkü çağırmaya, köy meydanında avcı martavalı atmaya benzemiyor. Ama, hakkını teslim edelim; Bir van minut çekti İsrail’i yola getirdi. İç politikada çektiği ey!...lerin biraz daha uzununu çektin mi Avrupalılar hizaya girerler. Kurucu 6 üye olağanüstü toplantı yapıyor. Neye Kafa yoruyorsunuz kardeşim? Çağırın gelsin, Adam şöyle Davudi bir sesle eyyy!...çeksin her şey olsun bitsin.
“Ey…Avrupa. Siz bizi müslüman olduğumuz için kabul etmiyorsunuz. Yaptığınız asırlardır süregelen İslamofobiden başka bir şey değil.” mantığıyla bakarsanız hiç uğraşmayın. Bir zamanlar eşiğinde yattığınız Avrupa kapılarını hepten unutun.
Kanaatimce haklı tarafı var ama, yüzde yüz haklı tarafı yok. Neye dayanarak diyorsanız Topluluğun en etkili ve en önemli iki kurucu ortağı: Almanya ve Fransa. Her ikisi de Hristiyan, her ikisi de çoğunlukla Katolik. Ama geçmişten günümüze bir birlerini çok ta sevmezler. Yani bir Türk bir Yunan’ı sever, bir Yunan da bir Türk’ü sevebilir ama, Alman ile Fransızın birbirini sevmesi daha güç.
Neye dayanarak söylüyorum? Okuduklarıma ve yaşadıklarıma dayanarak söylüyorum. Aslında AB’nin çimentosu Almanya derler ama, Fransa’nın da hem maddi hem siyasal gücü var topluluk üzerinde. Adamlar aptal mı? Kuzu kuzu geçiniyorlar. Onlar için önemli olan kendi ülkelerinin, kendi insanlarının çıkarı ve refahı.
Avrupa Birliği’nin temel politikalarından birisi; Ortak Tarım Politikası. 1980’li yıllar. İspanya, İtalya, Portekiz ve Yunanistan. Bu politika için ayrılan Fondan malı götürüyorlar. Fonu ayakta tutan -bugün olduğu gibi o gün de- Almanya. Tarımda sübvansiyon ve eşik fiyat, garanti fiyat uygulamaları sayesinde bu yeni üye ülkelerin çiftçisinin işi tıkırında. Öyle ki, Almanya’da günlük basın çok çarpıcı mizahi yazılar ve karikatürler yayınlıyor ki; bir gazete haberi veya sürmanşetten “Avrupa Birliği’nde tereyağı dağları ve şarap gölleri oluştu.” Bunu benim gibi yabancının anlaması güç. Meğerse Ortak Tarım Politikası çerçevesinde, çiftçiye alım ve de fiyat garantisi vermişsin. Alacaksın. Başka çare yook!... Nitekim AB’de oluşan fazlalık tereyağları Noel öncesi vagonlar dolusu Rusya’ya (O zaman Sovyetler Birliği) hibe edildi.
Birliğin finansal yükünü çeken ama pek de sesi çıkmayan Almanlar mırıldanmaya ta o zamanlar başlamıştı.
Yine o günlerden bir karikatür: Dev bir Holştayn inek. Memeler süt dolu. Memelere takılan emici kollardan birisinde İspanya, diğerinde İtalya, bir diğerinde Portekiz ve ötekisinde de Yunanistan yazıyor. İneğin önündeki yem teknesinde Alman Markı (DM) dolu. İnek Markı öyle bir hortumluyor ki, Almanlar çıldırıyor ama, diğerleri mutlu. “Oh ne güzel!... İneği Almanlar doyuruyor. Sütünü biz sağıyoruz.” Alman da kahroluyor. Bu nasıl iş?
O günlerin tarım Bakanı halka seslenirken, bunu uzun vadeli düşünün. Yarın sofralarınızın adeta sefil kalmasını istemiyorsanız buna katlanmak zorundasınız demişti.
Biliyorsunuz bu Ortak Tarım Politikası biz şayet üye olursak, şayet bizi alırlarsa, şayet AB dağılmazsa, sa da sa….en baş ağrıtacak politikalardan biriydi. Ama, köylümüz çiftçimiz tarımla uğraşan insanlarımız insan olduklarının farkına varacaktı. Niye mi? Bizim köylü Hasan Ağayla konuşuyoruz: Bu sene yine soğanı çok ektik. Para ederse yaşadık. Geçen sene para etmedi. Depolarda çillendi çürüdü, ırmağa döktük. Ne kadardı diye sordum? Yüz tonun üzerindeydi dedi. Sattığımız kadarıyla da ancak tohum ve gübre masrafımızı karşılayabilmiştik dedi.
Aman Allah’ım ne uslu çiftçi. E!.. bakın, eğer AB üyesi olabilseydik Hasan Ağa’ya “sen soğan ek” diyen Devlet, onun soğanını taahhüt ettiği fiyattan alacak, depolayacaktı. Veya şu ürünü ekersen sana daha fazla destek veririm diyecekti. Diyelim ki, piyasa fiyatı o eşik fiyatın üstünde gerçekleşti. Bu fiyat farkını çiftçi Devletten alacaktı.
Yani AB’yi sırf Hristiyan kulübü, yok İslam düşmanı biçimlerinde algılarsanız o tezgaha hiç uğramayın. Onun bir kültür ve uygarlık arenası olduğunu anlayın. Onlar da size, “gidin hepiniz Hristiyan olun öyle gelin” demiyordu zaten.
Ancak, eğer bu demokrasi ve İslam anlayışıyla AB’ye gireceksek hiç girmeyelim.