Bir güftenin iki hikâyesi
Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Ünlü şair Faruk Nafiz Çamlıbel, iki çocuğunun annesi Azize Hanım hastalanınca, tanıdığı olan kadın doğum doktoru Alaeddin Yavaşça’ya danışır. Yavaşça, şair ile eşini kendisinden daha tecrübeli olan hocasına götürür ve o doktor kanser teşhisini koyar. Hastalık çok ilerlemiştir ve kadıncağız fazla yaşayamaz.
Hikâye Alaeddin Yavaşça’nın anlatımıyla şöyledir:
“Faruk Nafiz Çamlıbel`i bilirsiniz. Gelmiş geçmiş şairlerin en büyüklerinden biridir Çamlıbel. Çok iyi, sevdiğim bir dostumdu o benim. Yaşı elbette benden ileriydi ama saygı dolu bir ahbaplık vardı aramızda. Bir gün muayenehaneme geldi. O zamanların çok meşhur ve yanına varmayı bırakın, randevu almak için bile ter dökülen bir genel cerrah hocamız vardı. Eşinin rahatsız olduğunu söyledi. O cerrah hocamıza göstermemiz için yardım talep etti.
Hocayı iyi tanıyordum. Aradım, söyledim yanına çağırdı bizi. Hanımefendiyi muayene etti. Sonra beni yanına çağırdı ve teşhisini söyledi: “Alâeddin kardeşim, durum fena. Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser. Mutlaka vücudun başka yerlerinde de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiçbir şekilde ameliyat etmek istemem. Hekim olarak yapacağımız ilaçlar verip ömrünün son demlerini mümkün olduğunca ağrısız geçirmesini sağlamaktan ibarettir.”
Ben yıkıldım duyunca. Nasıl söyleyeceğim ki bunu Faruk Nafiz Bey`e. Eşinin üzerine titreyen, ona delice sevdalı bir adam. Kırılgan, duygulu, şair bir adam. Nasıl derim, nasıl söylerim? Ben o dev şairin koluna girip; “Gel biraz yürüyelim üstat” dedim. Bin dereden bin su getirir gibi anlatabildim acı tabloyu ona.
Hiçbir şey söylemedi. Çıt bile çıkarmadı gitti. Yıkıldı ama bir süre sonra hanımefendi vefat edince geldi esas yıkımı. Haftalar sonra yine geldi bana. Omuzları, avurtları çökmüş, gözleri kan çanağı bir halde geldi. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkartıp açtı, uzattı. “Bunu yazdım. Bestelersen sevinirim” dedi ve yine çıktı gitti.
Yıllar önce ailesiyle Paris’e yerleşen güfte yazarı ve gazeteci Tunç Kemal’e göre ise güftenin hikâyesi başka türlüdür.
“Ben o güftenin öyküsünü bizzat Alaeddin Yavaşça’dan dinledim. Yıllar önce gazetem için röportaj hazırlarken, başhekim olduğu dönemde Doktor Yavaşça’yı Haseki Hastanesi’nde makamında ziyaret etmiştim. Bana, Faruk Nafiz Çamlıbel’in o güfteyi Yassıada’da tutukluyken yazdığını anlattı. Çamlıbel’den dinlemiş… Şair, Demokrat Parti’den milletvekiliydi ve 1960 ihtilalinde diğer milletvekilleriyle birlikte hapse atılmıştı. O sözleri, içinde bulunduğu ruh haliyle orada kaleme almış.”
Artık o solan bahçede bülbüllere yer yok
Bir yer ki sevenle, sevilenlerden eser yok
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok
Bir yer ki sevenle, sevilenlerden eser yok
Makam : Hicaz / Usul: Düyek
Güftekâr: Fâruk Nafiz Çamlıbel
Bestekâr: Dr. Alâeddin Yavaşça
Hep söyler ve yazarım ya, okuyan yazandan arif gerek diye. Bir güfte ve iki hikâye ancak kaynak tek kişi Alaeddin Yavaşça… Araştırıp yazan ve elbette okuyan olarak bu güftenin arka planında Faruk Nafiz Çamlıbel’in eşine yazdığını düşünüyorum. Alaeddin Yavaşça hocamıza esenlikler diliyorum.