ARŞİMET FORMÜLÜ

Abone Ol

Başta CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ve CHP’li diğer belediye başkanları, onlarca meclis üyesi, yönetici görevli hapishanelere tıkıldı. İBB’ye halkın büyük tepkisi sonucu, belki kayyum atanamadı ama İBB’yi çalışamaz, iş yapamaz hale getiriyorlar. Üstelik İstanbul için can alıcı sorun olan deprem tartışmalarının yapıldığı dönemde.

CHP’li belediyelere çökme, kayyum atama, görevden alma operasyonları hız kesmeden sürüyor. Doğrudan görevliler bir yana, akrabalarına kadar uzanıyorlar.

Yapılanlar teokratik bir rejimin karakteristik özelliklerini taşıyor. Nihai hedef cumhuriyet değerlerinin tamamen ortadan kaldırılması.

Türkiye tarihinde çok askeri darbeler oldu. Askeri darbeciler bile birkaç yıl sonra idareyi sivil siyasete bırakırdı. Fakat mevcut iktidarın seçimle bile iktidardan gitme niyeti yok. Hukuk yok olmuş, ekonomi batmış, siyasete güven kalmamış hiç umurlarında değil. Yıllar önce AKP’li Bülent Arınç; “Biz iktidarda kalmaya mecburuz” demişti. Bunun anlamı; “İktidardan düşersek yanarız.” demek olmuyor mu?

Saray iki noktada ciddi hata yaptı. 19 Mart darbesi sonunda liseli gençlere kadar, gençliğin bu düzeyde ayağa kalkacağını, ülkesine ve demokrasiye sahip çıkacağını, diğer yandan da oluşan hukuksuzluk-güvensizlik ortamında ekonominin bu düzeyde yara alacağını hesaplayamadılar. Her şeye rağmen, miting ya da imza kampanyası gibi demokratik enstrümanlarla toplumsal tepkiyi canlı tutmak çok önemli.

MHP Lideri Devlet Bahçeli bir gedik açtı: “Ya bu dosyanın içini doldurun, ya da yargılamayı çabuklaştırın.” diyor.

Buradan güç alan İmamoğlu hem dik ve hem de doğru bir yerde duruyor. Direnişlere katılan halk ve gençlik onun dik duruşundan alıyor gücünü.

İktidar İmamoğlu’nun 31 yıllık diplomasını elinden alarak zaten bütün yolları kesmişti, peki neden bir de tutup hapse tıktı? Çünkü saraydakilerin her gece uykuları kaçıyor. İmamoğlu rüzgarı gittikçe fırtınaya dönüşüyor. Dışarıda olursa kimi aday gösterirse o da kazanabilir. Ayrıca toplumsal muhalefeti daha güçlü örgütleyebilir. Olaya gerçekçi bakalım, İmamoğlu’nun gücü de, kararlı ve dik duruşundan ilkelerinden ödün vermemesinden geliyor. Bu duruş dışarıya yansıyor, sokağa taşıyor.

Buradan sonrası sarayın iki seçeneği var. Koltuğa yapışık kalkamıyor. Ya tekrar zoraki sadece koltuğunu korumak için sınırlı parlamenter rejime, sınırlı demokrasiye yönelecek, ya da otokrasinin dozunu artırarak kitlelere korku salacak. Üçüncü çıkışı yok.

İşe muhalefet yönünden bakarsak, mitingleri durdurmaması gerekiyor. Aynen bisiklet sürmek gibi, durduğun an düşersin ve bittiğin gündür.

Daha da önemlisi ve işin mihenk taşı, yargı bağımsızlığı ve seçim güvenliğini haykırmak. Dikkat edilirse iktidar bütün hayallerini yargıyı kullanarak gerçekleştiriyor. Ekonomi ise iktidarın korkulu rüyası.

Arşimet formülünü uygulamadan bu sistem içinde iktidarı yerinden oynatmanın olanağı yoktur.

Arşimet ne demişti: “Bana öyle bir destek verin ki dünyayı yerinden oynatayım.” Yalan değil bilimsel doğru.

Muhalefetin desteği halk ve dinamik gençlik, zaten hazır. Kaldıracı ise yargı bağımsızlığı ve seçim güvenliği için demokratik toplumsal tepki.