Sözlük manası katıksız temizliktir.
NEDEN ARINMAK?
İnsanın bedeni, fiziki kirlerden su ile, şampuanlarla vs gibi maddelerle temizlenebilir. Dinimiz arınma dinidir. R.SAV. “Temizlik imanın yarısıdır” buyurur. (Buhari) Müslümanın bedeni, elbisesi, mekanı, evi, ocağı, yuvası temiz olacaktır. Temizlik olmadan namaz olmaz, bazı ibadetlerin şartı temizliktir. Gusül, boy abdesti gibi... Bu konuları çoğaltmak mümkündür.
Ben; bedeni temizlikle beraber manevi, ruhi, fikri temizliğe değinmek istiyorum. Çünkü bedenimizdeki kir, pas ve pislikler nasıl bizleri rahatsız ediyor, hatta pislik nedeni ile birçok hastalıklara davetiye çıkarıyorsa, ruhi kir ve paslanmalar, günahlar, suçlar da insanın ruhunu karartır, vicdanını yaralar. Hatta ruh sağlığını bile bozar. İnsanı ruh hastası yapabilir. Bazen de kararan kalpler, merhametsiz bir vicdana dönüşür. Gözü dönmüş katil haline getirir insanı. Uyuşturucu bağımlılarının durumu budur. Onun için insan bedensel kirlerden paklanması nasıl önemli ise, manevi, ruhi, vicdani arınması da o kadar önemlidir. Allah korusun kişisel bazdan, toplumsal baza yükselirse o zaman sosyal yaşantıda huzur ve güven kalmaz.
Bu gün ortalığı kasıp kavuran cinsel tecavüzler, tacizler, kadın cinayetlerinin temelinde işte bu manevi arınmasızlık yatmakta, ruhi pislikler bulunmaktadır.
Başka bir yazımda da ifade ettiğim gibi biz meselelere manevi, dini, sosyal ve ahlaki açıdan bakıyoruz. Sorunların değerlendirilmesini ve çözümünü yine bu açıdan arıyoruz. Yüce dinimizin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim dikkatle incelendiğinde insanların günah, isyan, inanç, ahlak bakımından suçlarından arınmalarının bu dünya ve öbür dünyanın ebedi saadetinin temeli olduğu görülür. Ceza ve azap şeklindeki bu arınmalar dünyanın huzuru için son derece önemlidir. Elbette ki inanan müminlerin, hatta semavi dinler dediğimiz Musevilik, İsavilik gibi hak dinlerdeki ahiret inancına göre ki gerçek budur. Ölüm, kabir, kıyamet, mahşer, mizan, sırat, cehennem bu arınmanın uhrevi bölümünü oluşturur ki, arınmadan Cennete girmek yoktur. Çünkü cennet arınanların yurdudur. Durum böyle olunca insanlar arınma sorunlarını o güne bırakmadan esas ve en kolay yer dünyadır. İstiğfar, tövbe, pişmanlık, af dileme, haklaşma, helalleşme bu dünyada daha kolaydır. Yani insanların arınmaları için bu dünya çok önemli bir nimettir. Hatta başımıza gelen sıkıntılar, hastalıklar, engeller bizim için birer arınma aracıdır.
Ulu Allah hiçbir kuluna sebepsiz hiçbir hastalık, sıkıntı, elem, keder, hüzün vermez. Çünkü o bizim Mevlamızdır. Çünkü bu dertleri biz kendi ellerimizle yapıyor ve yakınıyoruz. Musibetlere uğrayanlar bu hususu göz önünde bulundurarak işin tabiatının bu olduğunun bilincinde olmalıdırlar.
Bu hususta Hz. Mevlana 20 ciltlik Mesnevi şerhinde şunu söyler: “Bir kimse görüyorsunuz. Eline sopayı almış, kilimi de ipe takmış, onu silkiyor. Sopayı vuruyor, tozları döküyor. Sopa ile kilime vuranın amacı halıyı dövmek değil, halıyı tozdan, kirden, pastan arındırmaktır.” (Mevlana’nın Mesnevisi 3. Cilt)
Kur’an’da Allah bir kulu için bir hayır murat ederse, onun günahlarını dökmek için dünyada ona ızdırap, hastalık verir. Çünkü ahiret azabı dünya ile ölçülemeyecek kadar zordur. Kul onu kendine azap sanır. Halbuki bu bir arınmadır.” (Tirmizi Züht 56)
Demek ki dünya insanın günah masiyet ve isyan kirlerinden arınmak için ilk merkezdir. Çünkü bu kir ve paslar burada, bu dünyada yapılmıştır. Burada da temizlenmesi hem esas hem de çok kolaydır. Bunun için insanın elinde imkanı çoktur. Allah’tan gelirse insanın lehinedir. Allah kuluna sebepsiz asla azap etmez.
Bu konuda Kur’an’da birçok uyarılar vardır. Örneğin; “Başınıza bir musibet gelince bu durum nereden niçin geldi diye yakınıyorsunuz. Ey resulüm Muhammed SAV. de ki; elbette ki kendi yüzünüzden yaptıklarınız sebebidir.” (Ali İmran 165)
“Sizler ancak işledikleriniz bir suçtan dolayı bir musibete maruz kalırsınız” (Kasas 47)
“Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizle yaptıklarınızdan dolayıdır. Ancak çoğunu da yüce Allah bağışlıyor. Zulümleri, günahları, inkar ve isyanları sebebi ile ulu Allah insanları hemen cezalandırsaydı yeryüzünde hareket eden tek bir canlı kalmazdı.” (Nahıl 61. ayet)
(SÜRECEK)