Böyle sohbet ederek ilçe ile köy arasındaki, şimdilerde belde olarak adlandırılan, büyük köye yaklaştık. Çok keyifli bir yolculuk yaptığımı düşünüyorum. Bir kere yalnız değilim ve bir insan sesi duyarak yolculuk yapıyorum. Ormanlık alandan sonra pır pır köprüyü tek sıra halinde geçip sel sularının kumla doldurduğu yolun solunda aşına aşına çok katmanlı bir duvar gibi yükselen seti seyrederek gitmek daha da keyifli. Katmanlar arasında selin sürükleyerek taşıdığı çakıl taşları parıldayan renkleriyle seçiliyor. Kendime göre anlamlar çıkardığım bazı parlak taşları çakının ucuyla kazıyarak cebime atıyorum. Mahmut meraklı “Hoca ne yapacaksın bu taşları?” Ben de bilmiyorum ne yapacağımı, toplama merakı işte. Taş toplama merakım hiç bitmedi. Kim bilir kaç yılda bu katmanlı sete dönüşmüştür toprak.
Köye girdik. Bunca yolu teptikten sonra yol üstünde, köyün girişindeki evlerin sırasında, kahvehanenin önünde laflayan birkaç kişiyle selamlaştık. Beni gören kahveci Hasan “Ooo hocam hoş geldin, buyur birer çay vereyim, ferahlayın.” diyor. Daha önce birkaç kez oturup dinlendim, çay içtim burada, bu çay kokusunun hiç eksik olmadığı küçük köy kahvehanesinde, ahbaplığımız var, Mahmut’u da tanır. Oturduk bir masaya, hoş beşten sonra hemen demli çaylarımızı getirdi Hasan ağa. Kahvehanede iki masa daha var, birinde iskambil oynayanlar, diğerinde tavla oynayan iki kişi var. Kasketlerini hiç çıkarmıyorlar, ister içerde ister dışarda. Birbirleriyle şakalaşarak oynuyor, eğleniyorlar; anlayacağınız vakit öldürüyorlar işsizlikte. Çaylarımızı yudumlarken farklı birileriyle sohbete can atan kahveci “Aman hocam sen ilçeye sık gidip geliyorsun, yola bele dikkat et.” Kafasıyla giderek dikleşen yokuşu işaret ediyor. “İki hafta önce yukarda, Beldibi sapağında bir ‘anarşit’ görmüşler ilçeye yaya gidenler. Çok korkmuşlar, dönüp kendilerine ateş eder mi, diye.” Hiç düşünmüyorlar; o ‘anarşit’ dedikleri devrimciler durup dururken köylüyü hedefe koyar mı hiç?
Devrimcilerin hareketi tüm ülkede duyulmuş, anlaşılan. Duyulmuş duyulmasına da ‘anarşit’ diye aşağılama olarak lanse edilen bu sözcükte ifadesini bulan olumsuz anlamıyla duyulmuş. Köylüler arasında bir sempati yaratmış mı? Köylünün yaşamı kavrayışına ve bilinç düzeyine bağlı. Yaratmış da olabilir, yaratamamış da, kestirmek güç.
Anarşit sözünü duyar duymaz Mahmut “Sahi mi, sizin köylüler mi görmüş?” “He ya, sapaktan Beldibi’ne doğru hızlı hızlı yürüyormuş.” “Nasıl biriymiş bu böyle?” “Valla, nasıl biri olduğunu pek anlayamamışlar, sırtı dönükmüş amma omuzunda uzun namlulu bir tüfek varmış ki namlusu güneşte parıl parıl parlıyormuş.” “Deme yahu, nereden bulmuş öyle büyük silahı, nasıl taşımış, ne tarafa gitmiş?” “Dedim ya, Beldibi’ne doğru kaybolmuş. Beldibi ormanın eteğinde.” “Biliyorum, benim karım Beldibi’nden.”
Söylenti almış yürümüş, cuntanın kara propagandası etkisini göstermiş. Onlara o gün oradan geçenin ben, elli yedi kiloluk, kemikleri sayılan cılız ilkokul öğretmeni, parıl parıl parlayanın da elim ağrıdığı için çantamın içine soktuğum, ucu yukarıya uzanan ince sıradan bir boru olduğunu söylesem inanırlar mı? Benim kurt korkusuyla yanıma aldığım boru olmuş mitralyöz! Köylünün dilinde büyümüş de büyümüş!
Birer bardak çay daha içtikten sonra kalktık, bir saatlik yola koyulmadan önce bıyık altından tebessümle, kahveciye “Olur Hasan ağa, dikkat ederim, zaten karanlığa kalmadan gideceğim yere ulaşmaya çalışıyorum.” diyerek vedalaştım.
Bahar 1972
Kasım 2022, Ankara