AÇILIM DA BUDUR, ÇÖZÜM DE...
“… Rusya’da Ruslar yaşar. Herhangi bir azınlık, Rusya'da çalışmak, yiyip içip yaşamak istiyorsa ‘Rusça’ konuşmalı ve ‘Rus yasalarına’ saygılı olmalıdır.
Yok, eğer şeriat hukukunu tercih ediyorlarsa; o zaman onlara, o yasaların geçerli olduğu ülkelere gitmelerini tavsiye ederiz. Gitmek isteyenler olursa da ayrıca kendilerine yardımcı da oluruz…
Bakın açık ve net söylüyorum; Rusya’nın, azınlıklara ihtiyacı yoktur.
Azınlıklar, Rusya’ya muhtaçtır ve ‘ayrımcılık’ için ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar; bilsinler ki, yasalarımızı değiştirmeyeceğiz ve onlara asla ve asla ‘özel ayrımcılık’ tanımayacağız.
Bir millet olarak hayatta kalmak istiyorsak; Amerika, İngiltere, Hollanda ve Fransa tarihlerinden daha iyi dersler çıkarmalıyız.
Rus gelenek ve görenekleri, azınlıkların ilkel ve eksik kültürleriyle uyumlu değildir.
Bu onurlu ‘Yasama Organı’ (Duma), yeni yasalar çıkarmayı düşünüyorsa, ilgili azınlıkların ‘Rus olmadıklarını’ dikkate alarak, öncelikle ‘ulusal çıkarları’ göz önünde tutmalıdır.”
* * *
Dünyanın iki süper gücünden birinin lideri olan Putin’in, bu yaklaşımına benzer düşünceleri; yıllardır, dost meclislerinde ben de dillendiririm sık sık.
İfadeleri biraz sert ve acımasız bulabilirsiniz; ancak doğru, akılcı ve gerçekçi tavır budur.
Aksi halde huzur bulmak ve huzur vermek mümkün değildir.
Ötesi hayaldir.
Acıdır.
Gözyaşıdır.
İç ve dış savaştır.
Sefalettir.
* * *
Şimdi bu yazımı okuyan birileri, “Kürt olsan ya da şu olsan, bu olsan… böyle söylemezdin amma…” diye başlayacak, biliyorum.
Hemen söyleyeyim; Kürt de olsam, Çerkez de olsam, Rum, Gürcü, o ya da bu da olsam aynı şeyleri söyler, aynı şeyleri savunurdum.
Aklın yolu bir çünkü.
* * *
Hiç uzaklara gidip, “…Bu coğrafya, 1071’lerden çok çok önceki tarihlerden bu yana Türk yurduydu. Biz bu coğrafyanın en kadim uluslarından biriyiz…” gibi savunmalara girmenin anlamı yok.
Her ülkenin bir kuruluş tarihi var.
Biz de bu ülkeyi, hep birlikte, 29 Ekim 1923 tarihinde kurduk; sınırlarımızı da o tarihte yine birlikte belirleyip, birlikte çizdik.
Herkes bu sınırlara ve bu sınırlar içinde demokratik kurallarla oluşturulan yasalara ve yönetimlere saygı duymak, saygı göstermek zorundadır.
Olayları, orasından burasından çekerek sulandırmanın, abartmanın, yamultmanın anlamı yoktur.
Olabilir; her ülkede pek çok dil, pek çok lehçe konuşulabilir.
Ama her ülkenin tek bir resmi dili, tek bir birincil dili vardır. Bizim ülkemizde de o dil, Türkçedir.
Olabilir; her ülkede pek çok farklı kültürler; kendini farklı gören, farklı sanan, farklı ifade eden topluluklar olabilir.
Doğrudur; bu kültürlere, bu topluluklara daha duyarlı, daha özenli yaklaşılmalıdır.
Ancak her şeyin olduğu gibi, bunun da bir sınırı vardır.
O sınırın günümüzdeki adı, “kırmızıçizgilerdir”.
O kırmızıçizgiler; yılların imbiğinden süzülerek oluşmuş/oluşturulmuş, denenmiş, sınanmış, olmazsa olmazlardır.
O kırmızıçizgiler, o sınırlar içersinde yaşayan her bir ferdin tek tek; ama özünde, o sınırlar içersinde yaşayan ya da yaşamak zorunda olan herkesin hak, hukuk ve geleceğini güvence altına alan çizgilerdir.
… …
Ülkesinde bizim gibi benzer sorunlar yaşayan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, kendi meclislerinde yaptığı konuşmada, üzerine basa basa, örnekler vere vere belirttiği çizgiler de bu tür olmazsa olmaz özdeş çizgilerdir.
Bu konuda açılım da budur, çözüm de budur.
Bu çizgilerden en ufak bir sapma, Türkiye’yi de başka ülkeleri de Yugoslavyalaştırır; böler, parçalar, iç savaşa sürükler…
Herkes bunu bilsin ve gardını ona göre alsın.