“Tamamen gönüllülük esasına dayanarak yurt ve vatan sevgisiyle toprağa sahip çıkmak, yaşanılan çevrenin doğal dengesini koruyup, yaşanılabilir bir hayat zemini olarak vatanımızı gelecek nesillere bırakabilmenin gönüllüsü olmuş, bunu kendine gaye ve uğraş olarak seçmiş insanlarla birlikte olmak...
Ağaçsız, her an erozyonla baş başa, gölgesinde tek canlının dahi görülmediği kıraç vatan topraklarına üzülür.
“Bozkır tepeleri topraksız, dilsiz damaksız, kuru kayalara dönüşmüş ülkemde. Keklik sürüleri dinlenmiyor artık kekik kokan vadilerin güne yamaç kaya diplerinde. Hitit’e sembol olan çifte kartallar kanat vurmuyor bızkır semalarında”...
22 Ağustos 1966 tarihli Hakimiyet Gazetesi’ndeki bir makalesinde de “Çocuk yüreğimdi o gün”, “Yurdun her yeri bizim için Çorum”du. Oralarda yaşayanların hepsi Çorumluydu bizim için. Paylaşmak için sıkıntılarını, dairelerimizde, okullarımızda, mabetlerimizde...”
“Birleşmeliyiz, bütünleşmeliyiz hepimiz bir aile gibi bütün Çorum...”
Ve bu makaleler gibi niceleri...
*
En yoğun çalıştığı konu araştırmadır Abdulkadir Ozulu’nun.
Bilim ve sanatla ilgili veya bir olayı derinlemesine araştırıp yazıya geçirilen yöntemdir araştırma. Zamanınızın en uzununu ona ayırmaktır. Günlerini, aylarını, hatta yıllarını alır araştırma çünkü. Bazı konularda bir serüvene sürüklenirsiniz. Bir şeyer araştırayım derken iyiden, güzelden, doğrudan yana, yaşamınızdan da olursunuz.
Araştırmacılık çok zordur. Her yazar araştırmacı olamaz. Her babayiğidin harcı değildir. Viranede elmas aramaktır. Ekip işidir çünkü. Veya ekibin görevini tek başına üstlenmeektir. Ancak Abdulkadir Ozulu babasından vasiyet gibi öğütlüdür. Zor işlerin araştırılmasını ve araştırılıp başarılmasında bir gün babası şöyle demiştir ona:
“Güzeli, oklayı deden de sever. İş, çirkini ve zoru sevmekti.”
Rahmetli babasının sözünü hiç unutmadı Abdulkadir Ozulu araştırmaları için. Bir araştırmasında şöyle der:
“Babamın öğütlediği cinsten bir sayfa yazı önümdeki yazı. Eski mi eski. Yazı bozuk mu bozak. Lakin çok çekici geldi. Epey uğraştım ve çözebildiğim kadarıyla temize çektim” (...) “İnsan yaşlandıkça hurdaya düşkünlüğü mü artıyor, yoksa ilerlemiş yaşımıza hurdaya dönmüş kalıbımıza bakıp anlasa anlasa bu kağıdın dilinden diyerek mi bulup önümüze koyuyorlar böyle kağıtları, karıştırıyorum, karıştırıyorum...”
“En hurda kağıtta bile, önümüze bir ışık tutan ince mesajlar gönderen sözler bulmak mümkün olduktan sonra, yorgunluk da hurda ile uğraşmak da akla gelmiyor.3
Evet dostlar, ne kadar zamanımızı alırsa alsın, ne kadar uğraşırsanız uğraşın, ne kadar zor olursa olsun ve hatta ne kadar tehlikeli olursa olsun bir tutkudur araştırmacılık. Verdiğin emeğin karşılığını alırsan, yorgunluğunuz hemencecik gidiveriyor. Bir sevince dönüşüyor. Geriye bıraktığın, meydana getirdiğin eser bir de iyiden, güzelden, doğrudan yanaysa hele..
Ne araştırır Abdulkadir Ozulu, neler araştırır?
Çorum ve Çorum insanını. Çorum’da dün yapılmış olan toplum adına iyiden, güzelden, doğrudan yana ne varsa onu araştırıp, su yüzene çıkarmak, bugünün gençliğine, yazarına, konuyu gereksinim duyan herkese bir başvuru belgesidir O’nun araştırıp bıraktığı. Yalnız Çorum ve Çorum insanını mı, vatan, millet, bayrak adına sınır ötesini de...
2004 yılında araştırıp yayınladığı ve sponsorluğunu ECE Grup’un üstlendiği HİTİTLER kitabı 98 sayfa, 13 bölümden oluşuyor. 99 konu başlık altında Hititler’i anlatıyor. Hititler’in günümüzde su yüzüne çıkarıan çok çeşitli eserlerinin fotoğrafları ile süslenmiş bu yapıt bir belgedir elbette. Hititler’in yaşamındaki her konu ele alınmıştır. İlgi duyanlaın başvuru kitabıdır.
Hititler kitabı üzerine yazdığı Çorum Haber Gazetesi’nde 15 Şubat 2005 tarihinde yayımlanan bir yazımda şöyle söz etmiştim:
(...) “Hitit medeniyetinin tanıtımı açısından günümüze kazandırılan, özellikle de okullarımızda okutulan Tarih ve Sanat Tarihi derslerinde öğrencilerimize, öğretmenlerimize birer kaynak kitap niteliğindedir. (...) Yıl geçmiyor yeni yeni kitaplar (vitrilerde) boy gösterip, (Çorumlu yazarların kitapları) okuyucusu ile kucaklaşıyor. Araştırmacı Yazar Abdulkadir Ozulu’nun Hititler kitabı da bunlardan biri...”
(SÜRECEK)