85. YILINDA KÖY ENSTİTÜLERİ

Abone Ol

Sürekli savaşlar sonrasında ülke yıkıntıya dönmüş, yoksul, hastalıklı, geri kalmış haldeydi. 12 milyon nüfus, bunun da yüzde 80’i 40 bin köyde yaşamaktaydı. Erkelerin yüzde 23,3ü, kadınların ise yüzde 8,2’si okuma yazma biliyordu. 40 bin köyün 37 bininde okul yoktu. Yaşam koşulları sağlıksız. Hastalıklar ve ölümler yaygındı. Kısacası köyler eğitimsiz, sağlıksız, bakımsızdı.

Bu koşullarda dünyada geri kalmış veya bıraktırılmış ülkelere örnek olacak. Eğitim ve kültür devrimi için hamle yapacak, kalkınmayı köyden başlatacak, Köy Enstitülerine gereksinim vardı ve 17 Nisan 1940’da bu okullar kuruldu. Kuruluş aşamasında çoğu köy ağası 38 milletvekili mecliste oylamaya bile katılmıyor.

Cumhuriyetin kurucuları, ‘çağdaş uygarlığa ulaşma ve geçmeyi’ hedef koymuştu. Oysa köylerin durumu içler acısıydı. Köylünün uyanması, bilgili ve bilinçli olması gerekiyordu. Köylerde en büyük otorite imamlardı. Cumhuriyet devriminin kök salabilmesi için, devrimleri özümsemiş, bilgili, birikimli, donanımlı, köye yabancı olmayan öğretmenlere gereksinim vardı.

Toprak reformu ve onun tamamlayıcı ögesi olarak da Köy Enstitüleri düşünülüyordu. Köylüye çağdaş tarım teknikleri öğretilecek, köylü toprağını bilinçle ekip, biçecekti.

Her ne kadar Köy Enstitüleri 1940 yılında kurulduysa da fikir babası M. Kemal Atatürk’tü. Mili Eğitim Bakanı (1935-1938) Saffet Arıkan Cumhurbaşkanı Atatürk’le çözüm arayışında iken, Atatürk, askerlikte “Eğitim yaptırdığımız çavuşlardan yararlanabiliriz.” diyor.

Köy Enstitülerinin ilk adımı, askerliğini yapmış okuma yazma bilen çavuşlar oluyor. İlk aşamada 85 genç Çifteler / Eskişehir’de eğitime alınıyor. Altı aylık eğitimden sonra. Köy eğitmeni olarak köylerini eğitmeye başlıyorlar.

Köy Enstitülerinin eğitim sistemimizde vücut bulması asıl Avrupa’da eğitim görmüş İsmail Hakkı Tonguç (Tonguç Baba) ile başlıyor. Tonguç Baba 1935 yılında İlk Öğretim Genel Müdürlüğüne vekil, 1940 yılında da asil olarak atanıyor. Bakan Hasan Ali Yücel ile Tonguç Baba’nın işbirliği Köy Enstitüleri’nin gelişip büyümesini sağlıyor. Coğrafi ve tarımsal koşullar göz önüne alınarak 21 bölgede 21 Köy Enstitüsü kuruluyor. Bu bölgelerin demiryolu ulaşımından yararlanması dikkate alınıyor. Yasa gereği öğrenciler kendi okullarını inşaya başlıyorlar.

Enstitülerde ezberleri bozan çağdaşlaşmaya dönük bir eğitim vardı. Eğitimde bütünlük, bireysellik, çevre ve zamana görelik, üreticilik, özgürlük, rehberlik, toplumsallık, demokratiklik, karma eğitim gibi ilkeleri taşıyordu. Her öğrenci Türkçe’ye çevrilen klasiklerden yılda 25 tanesini okumak zorundaydı. Öğretmen öğrencisine şiddet uygulamaz aşağılamazdı. Uygularsa öğrencinin karşılık verme hakkı vardı. Özgüvenli, korkusuz, açık düşünceli öğretmen yetiştirmeyi hedefliyorlardı. Resim, müzik, tiyatro alanında kendisini yetiştiren bir kuşak yaratıldı. Modern tarım ve hayvancılık dersleri sahada uygulamalı olarak yapılıyordu.

21 Köy Enstitüsü 17 bin köy öğretmeni yetiştirdi. Bunların arasında Fakir Baykurt, Osman Şahin, Mahmut Makal, Pakize Türkoğlu, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Adnan Binyazar, Ümit Kaftancıoğlu, Osman Bolulu, Dursun Akçam…gibi ünlü edebiyatçılar. İsmail Gümüş, Yalçın Gökçebağ, Zafer Gençaydın, Hasan Pekmezci gibi ressamlar, Gürer Aykal, Ali Uçan gibi müzik insanları da vardı.

Göz kamaştıran bu eğitim sistemi başta ağalar ve Cumhuriyet Türkiye’sinin karşıdevrimcilerinin ortak düşmanı haline geldi. “Komünizm tehdidi var, din elden gidiyor, toprak ağalarının düzeni bozuluyor..” gibi tehditlerle, 1954 yılında Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer tarafından kapatıldı.

İsmet İnönü ise “CHP oy kaybediyor kaygısıyla” bu karşı devrimci propagandaya ne yazık ki sessiz kaldı.