Ülkemiz siyasal tarihinin karanlık sayfalarından biri idi...
Bugünkü Türkiye'nin siyasal dokusunun önünü açan ve de "postmodern darbe" olarak adlandırılan bir müdahale idi...
Üzerinden 22 yıl geçti. Ama müdahaleyi yapanlar ve de yaptıranlar sonuçlarını görebildiler mi ya da okuyabildiler mi, bilemiyoruz.
İşte bu nedenle 28 Şubat ne getirdi ne götürdü bir kez daha görmek gerekti.
* * *
Toplumsal farklılıkların kaşındığı; büyük katliamların yaşandığı ve de dönemine göre sürekli bir korkunun üretildiği ülkemizde:
-12 kez sıkıyönetim ilân edilir, 5 kez darbe ve müdahale yapılır, 25 kez Kürt isyanı olur, 15 yıl olağanüstü hal uygulanır ve 35 yıl adı konulmamış savaş benzeri bir çatışma yaşanır ise...
-En küçük toplumsal uyanış komünizm, en masum talepler bölücülük, sıradan bir muhafazakârlık irtica korkusu olarak görülür ise...
Yani neredeyse 96 yıllık cumhuriyet tarihi; isyanlar, sıkıyönetimler, darbeler ve de korkular tarihi olur ise...
Elbette ülke içindeki sermaye gruplarının paylaşım kavgasında da toplumu sindiren, otoriter bir yönetime ve de özellikle askeri müdahaleye ihtiyaç duyulur bu ülkede.
İşte 22 yıl önceki 28 Şubat 1997 müdahalesi, böyle bir ihtiyacın ürünü olmuştu.
***
Dönemin iktidarı, liberal İstanbul sermayesi ile muhafazakâr Anadolu sermayesinin zorunlu bir koalisyonudur.
Dönemin hükümeti ise Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi koalisyonudur. Başbakan Necmettin Erbakan, Yardımcısı Tansu Çiller, Cumhurbaşkanı Demirel'dir.
İşte 28 Şubat müdahalesinin asıl belirleyicisi, -yazılarımda özellikle belirtmeye çalıştığım gibi- bu iki sermaye grubunun iktidar ve paylaşım kavgasıdır.
Çünkü siyasal kavgaların temeli, ekonomik çatışmaların siyasete yansımasıdır.
Anadolu kırsalının kentlere taşınmasıyla muhafazakârlık daha da görünür, Anadolu sermayesinin yapıştırıcı gücü olan "Siyasal İslâm"ı besler olmuştu.
Ve Anadolu sermayesi, hem ekonomik hem de siyasal alanda güçlenmiş, iktidardaki temsil gücü ile devlet olanaklarından faydalanır olmuştu.
Elbette bu gelişim, İstanbul sermayesini ürkütmüş; yükselen bu dalga orduda, yargıda ve de laik kesimde irtica olarak görülmüştü.
İstanbul sermayesine göre; o gün "yeşil sermaye" denilen ve giderek büyüyen bu sermaye durdurulmalı, iktidardaki siyasal temsili tasfiye edilmeliydi.
Küresel sermayeye göre de yükselen "Siyasal İslam"ın Batı karşıtlığı kırılmalıydı.
***
Ve o günün büyük basını, gerekli kamuoyunu oluşturdu.
-Birdenbire Aczimendiler türetildi. Birdenbire Fadime Şahin'ler türetildi. Özellikle ahlaki değerler piyasaya sürüldü.
-Ve de "Şeriatın ayak sesleri" denildi. Askerin refleksi önemli ölçüde uyarıldı.
Sonuçta 28 Şubat 1997 müdahalesi ile iktidarın İslamcı kanadı tasfiye edildi.
Anadolu sermayesinin tabandan gelen bir gücü vardı. Muhafazakârlık toplumsallaşmış. İslamcı siyasetleri besleyip büyüten sosyolojik bir iklim yaratmıştı.
Sosyalist sitemin dağılır oluşu ile de küresel emperyal siyasetlerin bölgedeki politikaları, bu siyasal iklimin gelişmesine uygun düşmüştü.
Ne yazık ki bu iklim, karşı siyasal güçlerce okunamadı. Bu sosyolojik olgunun bir analizi yapılamadı. Soğuk savaş döneminden kalan gözlüklerle bir strateji üretilemedi.
Üstelik tasfiye edilmek istenen ve de bir ölçüde tasfiye edilen İslamcı kanatta, büyük bir mağduriyet yaratılmıştı.
Sonuçta "Siyasal İslam"ın Batı karşıtlığı kırılmış, siyasal olarak güçlenmesinin ve de halk desteğinin önü açılmıştı.
***
Yani diyebiliriz ki, 28 Şubat sonu oluşumda, İstanbul sermayesinin değil ama küresel sermayenin isteği gerçekleşmişti.
Ve de her darbede olduğu gibi bu ülkenin işbirlikçi 'sivil' sahipleri, 28 Şubat müdahalesinde de yine orduyu kullanmıştı.
Ama o gün 28 Şubat'a övgü dizenler, bugün günah çıkarır olmakta.
O gün askerden korkan basın, bugün iktidardan korkmakta.
Yani değişen bir şey olmadı bu ülkede. Yalnız korkular yer değiştirdi. Ve de 96 yıldır Cumhuriyet, korkular yer değiştirerek yönetilir oldu.
Sonuçta, yarısı general 75 subayın içinde bulunduğu 103 kişinin yargılanma sürecinde 28 Şubat'la hesaplaşılır oldu.
Ancak bu hesaplaşma, Cumhuriyetle hesaplaşmaya dönüşür gibi görünmekte.
Nitekim bugün de ordu yeniden dizayn edilmekte, yargı yeniden yapılanmakta, eğitim yeniden düzenlenmekte; yani sistem yeniden inşa edilmekte...
İşte 28 Şubat müdahalesinin Türkiye'ye getirdiği siyasal harita bu oldu.