15 TEMMUZ 2016...

Abone Ol

Cumartesi günü, kanlı kalkışmanın 7’inci yıldönümü idi. Bugün bir kez daha hatırlayalım o karanlık günü

Ama önce bir soralım:

Hiç sorduk, hiç düşündük mü adım adım örülmüş bu tehlike, “ya başarılı olsa ididiye?

Ve de iktidar-muhalefet kavgasındaki ön yargıları bırakarak çok açık bir dille, halen canlılığını koruyan böyle bir tehlike için bu soruyu, bir kez olsun ve de bir kez olsun kendimize sorduk mu?

Çünkü tüm darbeler, yaşayabilmek ve kendine bir meşruiyet kazandırmak için öncelikle bir iç düşman yaratır. Ve varlığını bu iç düşman üzerine inşa eder.

Peki, hiç sorduk mu bu darbe başarılı olsa idi, iç düşman kim olurdu diye?

Elbette bir inanç grubu olacaktı!

Çünkü sorabilseydik, cevabını Çorum’a, Maraş’a, Sivas’a bakarak görebilirdik.   

***

Peki, ne idi 15 Temmuz?

Siyasette, bürokraside, iş dünyasında, meslek kuruluşlarında, odalarda ve borsalarda güçlenmiş ya da güçlendirilmiş bir cemaatin

Başta eğitim ve yargı olmak üzere, sivil toplum örgütlerinde, spor kulüplerinde, medyada, üniversitelerde, geniş ve güçlü ağ kurmuş bir cemaatin...

Mali yapısı çok güçlü ya da güçlendirilmiş bir cemaatin...

Ama inancını ABD'nin hizmetine sunmuş ve devletin sinir uçlarına sızmış, ordu, yargı, istihbarat ve eğitim başta olmak üzere devletin tüm birimlerine yerleşmiş ve de yerleştirilmiş bir cemaatin, Cumhuriyete başkaldırısı idi 15 Temmuz.

İncirlikten desteklenen F-16’larla, tanklarla İstanbul ve Ankara sokaklarında katliama dönüşen bir kalkışma idi 15 Temmuz.

***

Bu nedenle, bu konudaki yazılarımda sürekli sorduğum şu soruları bir kez daha sormak istedim.

Çünkü bu sorulara ikna edici bir cevap bulunamadı.

Evet, nasıl olur da; devletin gözü önünde 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarda bir cemaat bu kadar büyür?     

Nasıl olur da; generalleri, emniyet müdürlerini, istihbaratı, valileri, yargıçları, savcıları, yani devletin tüm önemli birimlerini, önemli kimliklerini kendisine katar ve kontrol altına alır?

Nasıl olur da; askeri liselerin, Harp Okullarının, Harp Akademilerinin, kontrol altına alınacak kadar içine sızar?

Ve nasıl olur da; özellikle cumhuriyetçi ve laik bir eğitimin içinden geçmiş bu kimlikler, kendini “Mehdi” sanan bir kimliğe “biat” eder?

Evet, nasıl olur? Aslında sorgulanması gereken işte budur

Evet, sorgulanması gereken budur. Budur ama bu sorgulama iç politik kavgada heba edilmiştir.

***

 Nitekim 15 Temmuz için:

Bu bir senaryo, bir kurgudur denilerek, darbeciler özellikle korunur ya da gözden kaçırılır gibi oldu.

Ve de Bu bir kontrollü darbedir denilerek darbe sulandırılır oldu.

Ama bu bakışlara karşı, CHP’de önemli bir kimlik olan Grup Başkanvekili Özgür Özel, “15 Temmuz’a bazı yerlerde tiyatroydudeniliyor, tiyatro miyatro değil, bal gibi kanlı bir darbe girişimiydi. Rejime, Meclis’e, ülkeyi yönetenlere, demokrasiye kast ediliyordu ve bu ülkenin rejimini değiştirmeye çalışan bir darbe girişimiydi diyerek bir nokta koymuştu.

***

Elbette bu cemaat ve de yaratılan bu “Mehdi” bir küresel proje idi.   

Yani bir Amerikan projesi idi.

Önce FETÖ lideri İslam’ın dünyaya açılan yüzü, hoşgörü, uzlaşı ve diyaloğun simgesi olarak gösterildi.           

Ardından Kâinatın İmamı denildi. Ardından  Mehdi denildi.

Ve inancını ABD’nin hizmetine sunmuş potansiyel bir güç yaratıldı.

Elbette bu güç, uzun vadede İslam dünyasında ve ülkemizde yükselecek Batı karşıtlığını kırmak için kullanılacaktı.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, emperyalizme karşı verilen bir kavga, emperyalizm karşıtı bir ana damar, bir duruş vardı.

***

Evet, sonuçta diyebiliriz ki:

Kim ne derse desin Türkiye o gün, ilk kez Cumhuriyet karşıtı büyük bir tehlike yaşamış, büyük bir tehlikenin eşiğinden dönmüştü.

251 şehit, 2 binden fazla yaralı vererek...

Çünkü o gün kitlesel ve yurtsever bir karşı duruş, bu kalkışmayı püskürtmüştü.

Ama yine de girişteki soruyu, kendimize bir kez daha soralım:

Adım adım örülmüş bu tehlike, “ya başarılı olsa idi?” diye