12 MART VE DARBELER…

Abone Ol

Ülkemizde darbeler, ya devrim ya da karşı-devrim olarak nitelenmiştir.

Nitekim Cumhuriyet gazetesinin 27 Mayıs 2011 günü Cumhuriyet’in ilk darbesi diye attığı başlıkta, “60 darbesi ya da 60 ihtilali dediği gibi

Yani kimi devrim dedi, kimi “darbe”; kimi ihtilal dedi, kimi müdahale”...

Çünkü darbe solu ezdiyse sağa göre devrim, sağı ezdiyse sola göre devrim idi.

Ve de bu nedenle, darbelerin arkasındaki irade asla görülmemişti. 27 Mayıs, 28 Şubat ve 27 Nisan’a sol siyasetler, 12 Mart’a sağ siyasetler sahip çıkar olmuştu.

12 Eylül’e ise darbenin başı olan Kenan Evren’i % 92 oyla Cumhurbaşkanı seçerek, adeta bütün toplum sahip çıkar bir görüntü vermiş, sonra sahipsiz bırakmıştı.

Ve inancını ABD’nin hizmetine sunmuş bir cemaatin, 15 Temmuz 2016 kalkışması da büyük bir karşı koyuşla bertaraf edilmişti.

İşte bu nedenle, darbeci bir zihniyet asla yok olmadı. Oysaki darbelerin asıl amacı, küresel sermayeye hizmet eden ekonomik ve sosyal politikaları inşa etmekti.

Ama tüm bu askeri müdahaleler, Atatürkçülük adına yapılmıştır. “Cumhuriyet ve Kemalizm yok ediliyor denilmiştir.

Oysaki her müdahalede Batıya daha da teslim olunmuş, Kemalizm'in temel dokusu olan anti-emperyalizm ve Tam Bağımsızlık giderek eritilmiştir.

Bu nedenle bizim gibi ülkelerde, küresel sermayenin koruyucusu NATO'ya rağmen bir darbe yapmak mümkün değildir.

***  

Çünkü Türkiye, 1945'ten sonra Batı Bloku içinde yer almıştır.

Ve çok partili sistemle, Batının ekonomik ve siyasal sistemine entegre olmak istemiştir.

Ancak 1950'li yıllarda “Liberal Ekonomik Sistem”in temelleri atılırken, burjuva devlet sisteminin güdümlü de olsa inşa ettiği üst yapı dönüşümleri yapılmamıştı.

Bu durum ise soğuk savaş döneminde sosyal patlamaların önünü açabilecek bir endişe yaratıyordu. Çünkü kuzeyde bir komşu sosyalist ülke vardı.

Yani güdümlü bir açılımın yapılması gerekiyordu.

Sonuçta 27 Mayıs 1960 müdahalesi ve 1961 anayasası ile özgürlüklerin önü bir ölçüde açıldı.     Liberal ekonomi yerleşmeye, devlet yeni sisteme göre kendini koruyacak kurumları oluşturmaya başladı.

Yani 1950'de başlatılan, Batının bir parçası olma sürecine girmişti.

Ve kapitalizm bu toplumda yeni yeni kendini gösterir ve de kapitalizmle yeni tanışılır olmuştu. Emperyal sömürü yeni yeni görülür ve de büyük ölçüde hissedilir olmuştu.

***  

Ama bir başka yönüyle de 61 anayasasının açtığı kulvarda, güçlü bir toplumsal uyanış filizlenir, güçlü bir kuşak görünür olmuştu.

Çünkü 1950’den itibaren Türkiye toprakları ABD ve NATO üsleriyle doldurulmuş, Türkiye adeta ABD’nin ileri bir karakoluna dönüştürülmüştü.

İşte 68 kuşağı, 1950'den itibaren geliştirilen bu oluşuma itiraz etmişti. Ve bu kuşak:

Kahrolsun Amerika dedi, “Tam bağımsızlıkdedi.   

Amerikan üslerine hayır dedi, “NATO’ya hayır dedi.

Ve yine 61 anayasasının açtığı kulvarda Anadolu köylüsü, toprak reformu dedi.

Elbette soğuk savaş döneminde, ABD ve Batılı küresel güçlerin gözünde çok tehlikeli ve mutlak bastırılması gereken bir uyanıştı bu oluşum.

Ve bu oluşumu, dönemin Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı diye formüle etmiş,  düğmeye basmanın işaretini vermişti.

***

Sonuçta düğmeye basıldı…

Öncelikle milli duygular, olabildiğince sabote edildi; gençlik, kanlı bir çatışmanın içine itildi. Ve şartlar oluşturuldu! Muhtıra hazırlandı.

Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür diye başlayan muhtıra, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a sunuldu; tanklarla çevrilmiş mecliste okundu.

Direnmesi gereken Başbakan Süleyman Demirel şapkasını alıp gitti. CHP’den istifa ettirilen Nihat Erim’e bir hükümet kurduruldu.

-61 anayasası üzerinde gerekli balans ayarı yapıldı.

-Sendikal haklar kısıtlandı. Kamu görevlisine sendika yasağı getirildi.

-TRT’nin özerkliği kaldırıldı. Üniversite özerkliği sınırlandırıldı.

-Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) kuruldu, toplumun üzerine yargının balyozu indirildi. Cezaevleri, emekçi ve gençlerle dolduruldu. İdam sehpaları kuruldu.

Yani 68 kuşağı ile yükselen “sosyal uyanış”, sistemin tanıdığı sınırı zorlayınca, 12 Mart 1971 Muhtırası ile imha edildi.

***  

Ancak emperyal küresel sermayenin bir “Dünya Sistemi” olarak ortaya çıkışı, bizim gibi ülkelerde engellerin tümüyle temizlenmesini gerektirir kılmıştı.    

12 Eylül 1980 darbesi işte bu görevi yapmıştır.

24 Ocak kararları ile ekonomik ve sosyal politikalar yeniden düzenlenmiş, özelleştirmelerin önü açılır olmuş, küresel güçlere itiraz eden sosyal uyanış bastırılmış, ülke etnik ve inanç kimlikleri üzerinden yarılmaya yönlendirilmiştir.    

Post Modern Darbe olarak adlandırılan 28 Şubat 1997 müdahalesi ile de kırdan kente göçle yükselen ve iktidara tırmanan İslamcı refleksin, Batı karşıtlığı kırılmıştır.

Evet, 12 Mart Muhtırasının yıldönümü nedeniyle bunları bir hatırlamak ve de hatırlatmak gerekti.