30 Ağustos günü Kara Harp Okulu’nun mezuniyet töreninde, teğmenlerin kılıçlı yemini ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı farklı yorumlara yönelik olan bir gündem yarattı. Adeta darbeler anılır oldu.
Bu nedenle üzerinden tam 44 yıl geçmiş olsa da 12 Eylül 1980 darbesini bir kez daha hatırlamak gerekti.
Öncelikle belirtelim ki, bu ülkede tüm darbeler ve her türlü müdahale Atatürk adı kullanılarak, cumhuriyet tehlikede denilerek yapıldı.
Çünkü Atatürk kendi öznel kimliğinden uzaklaştırılır, bir şemsiye, bir sığınak ve de meşruiyet kazandıran bir araç olarak görüldü.
Atatürkçülük söylemi ile yapılan tüm müdahalelerin ülkeye neler kaybettirdiği ise hiçbir zaman sorgulanmadı, sorgulanamadı.
Yani 12 Eylül darbesi de sorgulanmadı, 12 Eylül darbesiyle de yüzleşilmedi.
***
Tam 44 yıl öncesi... Yani 12 Eylül 1980 darbesi... Ve unutmadığım bir anı:
Saat 04'te darbe olmuş, 06'da evden alınmıştım. Arkada askeri araba, önde polis arabasına bindirilmiştim. O anda iki anons gelmişti polis telsizine.
“Türkeş Suluova yolunda, Erbakan Konya yolunda görüldü” diye. Ve polis memuru, “Şu namussuzları görüyor musun, şimdi kaçacak delik arıyorlar” demişti.
Beni garnizona götürürlerken Çorum Milönü Meydanında bir tank, abidenin yanında bir tank, ertesi gün kapalı spor salonuna götürürlerken valiliğin önünde bir tank görmüştüm
Tanklar kime karşı kullanılacaktı, bilemiyorum ama 12 Eylül’den amaç, “kardeşkanını durdurmak” denilmişti.
-Ama önce kardeş kardeşe düşman edildi.
-Sonra kardeşkanı dökülmeye başlandı.
-Yetmedi… Sokak katliamları yaşandı.
-Yetmedi… Çorum’da, Maraş’ta daha büyük katliamlar yaşandı.
Ama kardeşkanı döken kurşunun arkasındaki irade görülmedi, sorulmadı.
Darbeciler de bu iradeyi görmedi ve de sormadı. Çünkü önlerine böyle bir Türkiye haritası sergilenmişti.
Ve de onlar, böyle bir felaketten vatanı kurtardığını sanarak ülkeyi bir cezaevine çevirmişlerdi.
Hem de Atatürk ve Cumhuriyeti korumak, kollamak adına!
***
Ve Atatürkçülük gölgesinde 12 Eylül darbesi ile:
-Ülke açık ve kapalı bir cezaevine dönüştürüldü.
-Sağcı-solcu gençler cezaevlerine dolduruldu.
-“Eşitlik olsun diye bir sağdan astık, bir soldan” diyerek soldan Necdet Adalı, sağdan Mustafa Pehlivanoğlu ile başlayan idam sehpaları kuruldu.
-Ve Atatürkçülük adına, 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşı büyültülerek idam edildi.
Ve de M sırasında ülkücülerin, L sırasında solcuların mezarlarıyla Ankara Karşıyaka mezarlığında bir darbe sokağı oluşturuldu.
Devam edelim…
Atatürkçülük adı kullanılarak ülke ekonomisi, 24 Ocak kararlarıyla İMF ve Dünya Bankası gibi “Küresel Güçler”in finans kurumlarına teslim edildi.
Yani ülkenin milli kaynakları, “Küresel Sermaye” ye açıldı.
Toplumsal muhalefet, bunun için bastırıldı; toplumun muhalif güçleri, bunun için imha edildi.
Ve toplumsal bir uyanışın önüne geçmek için etnik ve inanç kimlikleri, siyasal arenaya bunun için sürüldü.
Ve de tam 40 yıldır süren, 50 bin insanın ölümüne neden olan ve bugün büyük bir bölünme tehlikesini içinde taşıyan etnik çatışmaların tohumu, o gün ekildi.
Zaten 12 Eylül darbesinin arkasındaki derin iradenin hedefi de bu idi…
***
Elbette darbeyi yapan 5 general bugün hayatta değildir.
Ama onlarla ifade edilen, 12 Eylül darbesinin felsefesini içinde taşıyan 82 anayasası, bugün halen yürürlüktedir ve de bu devlet bu anayasa ile yönetilmektedir.
Üzerinden tam 44 yıl geçti; ama bu ülkeyi o günden bugüne yöneten hiçbir siyasal güç, 12 Eylül darbesinin ruhunu bu anayasal düzenden silmedi ya da silemedi.
Sonuçta 12 Eylül zihniyetinin rüzgârı bu toplumun siyasal dokusundan yok edilemedi.
Ve de 12 Eylül’ün 44 yıllık süreç içinde, siyasal ve sosyal hayatta yarattığı tahribat okunamadı.
Oysaki, 12 Eylül yalnız bir darbe değil, ülkeyi yeniden dizayn eden siyasal ve sosyal bir proje idi.
Ve 12 Eylül 1980’in asıl hedefi, Türkiye’nin Batı’ya entegrasyonunu sağlamaktı.
Bunun için Amerika’dan “Bizim çocuklar başardı” sesi yükselmişti.
Peki, 12 Eylül darbesi ülkede nasıl karşılanmıştı, neler denilmişti? Yarın…