Bu gün 29 Ekim. Yazılarımı yayından birkaç gün önce yazıyorum.
Elimdeki gazete “Cumhuriyetimiz 91 yaşında, kutlu olsun” yazdıktan sonra çok daha büyük harflerle “OCAKTA FACİA” yazıyor.
Ben Cumhuriyet’in 10. yılında doğmuşum.
“Cumhuriyet hayat demek!
Yükselmeye kanat demek!
Diye başlayarak, neşeli şeyler yazmak niyetindeyken; Ermenek kömür ocağından yer altı su baskını altında kalan 18 vatandaşımızın haberi ile kahroldum.
Allah’ım…Artık iyi şeyler görelim. İyi şeyler duyalım. İyi şeyler yazabilelim.
Elinde bıçak, siyahlar içinde, yanında olan kellesini keseceği insana gösteren, iğrenç canavarlar görmek istemiyorum.
Bombalarla hem kendisini hem de etrafındaki insanları öldüren manyakların haberlerini duymak istemiyorum.
Ölümlü iş kazalarını, hele hele maden kazalarını hiç duymak istemiyorum.
Bunlarla ilgili yorumlar yapanları dinlemek istemiyorum.
Çünkü; çözüm üretmek yerine, taraf olmak; ön yargıları ile günah keçisi yaratmayı tercih ediyorlar.
Son örnek: “Yemekler eskisi gibi ocak dışında yenseydi bu insanlar kazaya uğramayacaktı” diyorlar.
Doğru da işe yarar yaklaşım değil. Gün 24 saat, öğle paydosu bir saat. Yani o sözü doğrulamak oranı 1/24. Su baskını bir saat önceki veya sonraki saatlerden birinde, çalışırken olsaydı; zayiat belki de daha çok olacaktı.
Esas olan: O suyun oraya geliş nedenini bulmak. O suyun gelebileceğini önceden hesaplamaktır.
Yani: Teknoloji, teknoloji, teknoloji….
Allahtan bu tür kazalardan ülkemizi esirgemesini niyaz ediyor ve içimizde yaşanan sorunlardan çevremizde yaşanan ateş çemberine değinmek istiyorum.
Arap baharı diye başlandı. Bahar fırtınaya dönüştü ve kapımıza kadar geldi.
Tunus’tan başladı.
Libya’da Kaddafi feci şekilde devrildi. Kendisi ve oğulları katledildi. İyi insanlar değillerdi ama ülkenin zenginliği petrolü istedikleri gibi yönetmek istiyorlardı.
Bu da az suç sayılmaz değil mi? Libya şimdi iki başlı. Bilmiyorum ama o manyak Kaddafi’yi arıyor olmalılar.
Mısır’da Mübarek devrildi. Diktatör diyorlardı. Seçim yapıldı. Kısa süre sonra devrim oldu. Yüzlerce idam oldu.
Bana Mısır da Mübarek’i arıyordur gibi geliyor.
Gelelim Irak ve Saddam olayına.
Saddam devlet adamı kabul edilebilecek kişilikten yoksundu, ama o da ülkesinin zenginlik kaynağı petrolü istediği gibi yönetmek istedi.
Kaddafi’nin suçuna benzer bir suç işledi.
Kendisi ve kadrosu yok edildi.
Irak rahat mı etti?
Bu insanlar büyük kusurları olan insanlardı ama hiç olmasa otoriteleri vardı.
İşin aslına bakarsanız; Amerika’yı Kaddafi’nin veya Saddam’ın belalı, ülkesi ve halkına eziyet eden insanlar olması ilgilendirmez, ama ülkelerinin petrolü ilgilendirir.
Şu anda güneyimizdeki hengâmenin ana sebebi de petrol belası ve bize pahalıya patlayacağa benziyor.
Rahmetli İsmet İnönü ikinci dünya harbi sırasında meclis konuşmasında “Petrolümüz olmadığına üzülmeyelim. Petrolümüz olsaydı, şimdi biz de savaşın içindeydik” demiş. Sonra bu sözlerle alay edenler olmuştur ama galiba doğru: Petrol belalı servet. İdaresi zor servet. Bize nimeti yakın, belası uzak olsun.
En güzel günler sizlerin olsun.
Not: Geçen hafta yayınlanan yazımızda Keçeci Zade Fuad Paşa’nın doğum ve ölüm tarihleri yanlış yazılmıştır. Doğrusu:1814 İstanbul- 1865 Fransa Nice.