EFSANE DENİR
Yüreğin sevgi dilinde tadı
Mesleği doktor Rifat’tır adı
Mazlumlara açık kolu kanadı
Çorum’da doktora Efsane denir
Gerçektir dostluğu sevgisi insan
Yüreği çok sıcak bedeni büryan
Onun idealidir sağlıklı bir can
Canlar cananına Efsane denir
Meslek belli merhamettir varlığı
Onu engellemez zaman darlığı
Bilgi için gezmiş koca dünyayı
Bilim insanına Efsane denir
‘Askerlik’ yakışmış kılık kıyafet
elinde şırınga dolu merhamet
mucizevi insan burada hizmet
hikmeti yaratana Efsane denir
gözlerinde ışık lazer tedavi
karakteri belli ehli kemali
Rahmetidir onun Tanrı selamı
Aleyküm selama Efsane denir
Servet Denizerim tanışmak arzum
Bu bahar olmazsa gelecek yazın
Dilerim sağlıklı görecek gözüm
Şiiri hak edene Efsane denir
Servet Denizer
Dr. Rifat Patır’a şehirdeki yayın yapan bütün gazete ve dergiler büyük yer vermiş, röportaj için adeta yarış yapmışlardır. Hitit Üniversitesi yayın organı olan “Hitit Haber” dergisi özel sayı ayırmış, bu sayı özellikle Tıp Fakültesi öğrencilerine kaynak eser niteliğini taşımaktadır.
Dr. Rifat Patır Çorum’da orta ve orta yaşın üzerindeki kuşaklar için unutulmaz bir kişiliktir. Dr. Rifat Patır bazıları için sadece bir doktor değil; aynı zamanda bir mühendistir. Ayrıca müziğe, seyahate, doğaya, spora, sanata ve sanatkara olan tutkusuyla tanınan müstesna bir kişiliktir. Dr. Rifat Patır 95 yaşına karşın halen ayakta dinç ve sağlıklı olarak Kartal Tepe’de de olsa halen aranmaktadır.
Kartal Tepe’de Hollywood’da bir film çekiminde yer alan şatodan ve Roma’da Kral Umberto adına yaptırılan anıttan esinlenerek; özellikle kendi çizimleri ile yaptırdığı şatosunda çiçekleri, ağaçları ve doğayla iç içe yaşamaktadır. Hitit Haber dergisine verdiği röportajda sağlıklı ve uzun yaşamını; yaşam felsefesini, kısaca hayatını özetlemiştir:
“Ben Rifat Patır. 1926 Çorum Merkez doğumluyum. İlkokulu Çorum Albayrak İlkokulunda, Ortaokulu ve Liseyi Samsun’da okudum. 1949 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Babam Halil Patır, saat kulesi civarında bulunan kahvehaneyi çalıştırıyordu. 1959’da babamı; 1963’te annem Saide Hanımı kaybettim.
Eşim Türkan Hanımla okul yıllarında tanışmıştık. Üç çocuğumuz oldu. Ender, Nadir ve Ertan. Ender ve Nadir, Boğaziçi Üniversitesinde okudular. Ertan ise İngiltere’de okudu. Şimdi hepsi İstanbul’da yaşıyor.
1993 yılında eşim Türkan Hanımı hastalığı nedeniyle kaybettik. O günden bugüne yalnız yaşıyorum. İkinci evliliği de hiç düşünmedim. Asıl benim için önemli olan bir ömür boyu bir yastığa baş koyduğum eşim, ilk ve sonda çünkü...
Ben lisede okuduğum yıllarda hep mühendis olmayı istedim. İdealim mühendis olmaktı. Mühendis olup mimari özelliğe haiz, çok güzel ve özel binalar yapacaktım. Hem de çevre düzenlemeli binalar. Bu binalara çok özel paklar, süs havuzları, dinlenme kameriyeleri yapmayı düşlerdim. Böyle projelerle bir site, hatta şehir kurayım istiyordum. Bu hayallerle son sınıfa kadar geldim. Ta ki, okuduğum bir kitaba kadar. O yıllar itibariyle kendime kitap okumayı prensip edinmiştim. Günlük derslerimi mutlaka bitirir, kalan zamanımda da roman okurdum. Bahsettiğim kitap, okuduğum bir İngiliz yazarı Cronin’in “Şahika” isimli romanı benim doktor olmamın nedenidir. Romanın kahramanı Doktor Andrew, idealist bir doktordur. Fakir, çaresiz insanların hastalıklarına çare ararken maden ocağı kazalarında yaralananlara ve sosyal içerikli hastalıklarla da mücadele ediyordu. Hem de hiç bir maddi beklenti düşünmeden hep işçilerin yanındaydı. Dr. Andrew, idealist bir doktordu.
(SÜRECEK)