Kabataş olayını yakından görmedim. Profesyonel gazeteci değilim. İstihbarat servisim yok. Sadece herkes gibi televizyondaki görüntülerden izledim. Görüntülerde kimsenin dövüldüğü, taciz edildiği yok. Üstelik başka türbanlı kadınlar da görüntüye geliyor. Kimse onlara dokunmuyor. Öyle belden üstü açık, ellerinde bira şişeleri olan insanlar görünmüyor. Belki bu görüntüler mobese dışında diyelim. Ama, ben olaya farklı yaklaşacağım.
Bu millete ne derseniz deyin ama, daima mağdurdan yanadır. Hele bu mağdur kadın ve çocuk oldu mu akan sular durur. Türk Milleti olarak kanında ve genlerinde taşıdığı değerler ve de Müslüman olarak itikadı inancı asla bir kadını ortaya alıp onu darp etmek, bilmem kaç aylık çocuğunu arabasıyla tekmeleyip ortalığa savurmak gibi fiillerde bulunabileceğini benim aklım kabul etmiyor.
Benim bildiğim Türk halkı diyelim ki, kendini bilmez birkaç kişi bir kadını, çocuğu taciz ediyor. Orada bedenini siper eder. Buna yeltenenleri de linç eder.
Efendim bu kadar nasıl genelleme yapabiliyorsun diyeceksiniz ama, bugüne kadar şahit olduğumuz olaylar hep bu kanımı doğrular nitelikte. Okuyucularım da bu söylediklerimi şöyle bir düşünsünler. Bu söylediklerimde büyük gerçek payı olup olmadığını söylesinler.
Ben olayın bir başka yönüne de değinmek istiyorum. Çorum’da yaşanan olaylar, Maraş ve Sivas katliamları hep küçük fısıltılarla başladı. Sonra önüne geçilemedi. Devleti yönetenler biraz dikkat etmeliler. Böyle sözler kışkırtıcı sözlerdir.
İnsanımızda maalesef sevgi noksanlığı var. Kısaca sevgisizlik diz boyu. Ha! aklıma geldi. Dün akşam televizyonda izledim. Adam elinde muşta. Meydanda eşine dayak atıyor. Sevgi hiç mi kalmadı? En azından oturun anlaşın. Dayağa başvuruncaya kadar yollarımızı barış içinde ayıralım deyin. Ama, ne gezer her gün bu biçimde işlenen kadın cinayetlerinden artık bıktık.
Yine bu olayı yukarıda anlattıklarımla ilişkilendirmek istiyorum. Belki söylediklerime küçük bir kanıt olur. Eşini döven adamın akıbeti ne oldu biliyor musunuz? Hemen etrafını birkaç kişi sardı. Adamın elinden kadıncağızı kurtardı. Ama, adam linç olmaktan zor kurtuldu. Bu da doğru mu diyeceksiniz, belki yanlış, ama ben Türk halkının kadın ve çocuk mağduriyeti konusunda çok farklı duyarlılığa sahip olduğunu söylemeye çalışıyorum. Bu örneği de onun için verdim.
Toplumda sevgisizlik öyle boyutlara ulaşmış ki, üniversite öğrencisi genç kız kedisinin işkence ile ölmesinden mutluluk duyuyor. Bu ne sadistçe bir duygu. Ben yılların eğitimcisi olarak alındım doğrusu. Demek ki, çocuklarımıza gençlerimize okullarda sevgi aşılayamıyoruz. Oysa sevgi bir eğitim işidir. Okulöncesi dönemden başlayarak çocuklarımıza hayvanları, bitkileri, doğayı, çiçeği, böceği sevdirmeliyiz.
Bir çiçeği koparmaya kıyamayan çocuk, gelecekte bir insanın kellesini koparamaz. Bir karıncayı ezmekten kaçınan insan, hiçbir canlıya işkence edemez.