Büyük bir savaş kazanılmış ve Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulmuştur. Mustafa Kemâl Atatürk Cumhurbaşkanıdır. İsmet İnönü Başbakanlığında yeni meclis bir dizi inkılâplar yapmak ve modern Türkiye’yi inşa etmekle meşgullerdir. Yapılacak çok iş vardır. Hepsinin önceliği aynıdır. Bu yazımda inkılâpları ve yüzlerce çağdaş atılım ve yatırımı konu etmeyeceğim. Ben üç tanesini anıp bir tanesinin üzerinde duracağım.
BİR AOT (ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ),
İKİ GENÇLİK PARKI
ÜÇ BULVARLAR, MEYDANLAR VE ÇARŞILAR,
*
Bir, Atatürk Orman Çiftliği bir mucizedir. Büyük bir tarım alanıdır, küçük bir endüstriyel sanayi bölgesidir.
İki Gençlik Parkı. Bu da o çağa göre bir mucizedir. O çağa göre çağdaş üstü bir parktır. 1980 lere kadar bir yaz mevsimi boyunca koca Ankara’yı bağrına basardı. Gençlik Parkında yok, yok idi. İçinde kayıkla gezilen kocaman bir havuz, iki tane tren vardı. Gençlik Parkını trenle 15 dakikada turlardınız ancak. Köprüsünde resim çektirmeyen yoktu. Eski yeşil yüz liramızın arka kapağını süsleyen köprü işte bu köprü idi. Yıllardır görmüyorum, hali nicedir bilmiyorum. İnşallah başına bir şey gelmemiştir.
Üçüncüsü Ankara’nın bulvarları, çarşıları, meydanları. Sayalım. Ulus, Sıhhiye, Kızılay, Kavaklıdere, Çankaya. Kolej, Kurtuluş, Dikimevi, Dörtyol. Mamak, Etlik, Tandoğan, Akköprü, Büyük İstasyon, 19 Mayıs Stadyumu, Hipodrom. Buraları gezin 80 yıl evvelki zihniyeti görün. 80 yıl da bunları hiçbir belediye’nin aşamadığı gerçeğini görün. Sonra uzun uzun düşünün. 1960 dan sonra il ve ilçe belediye başkanlarının hepsinin görevleri sırasında 80 kere Avrupa gezisi yaptığını ve hiçbir yeniliği Türkiye’ye getiremediğini düşünün.
*
Bir hatıra vardır çok anlatılır. Derler ki;
Çankaya-Kızılay ve Kızılay-Ulus arasına bulvar yapılırken, küçük ve kısa düşünenler karşı çıkıyor. Tıpkı Menderes, Vatan ve Millet Caddesini yaparken; pek çok zengin gayrimüslimin evi, bağı, bahçesi istimlâk ediliyor. Hepsi isyan ediyor ve “Bu kadar yol mu olur? Uçak mı indirecek?” diye iktidara veryansın ettikleri gibi.
Hele Ankara’da yapılan bulvar 12 metre gidiş, 12 metre geliş, orta alan 6 metre, kaldırımlar sekiz metre. Toplayın 12+12+6+8+8=46 metre. Burada karşılıklı iki binanın arası 46 metre.
Bu yol, o çağa göre olağan üstü geniş, haddinden fazla lüks bir yoldur. Ki bugün orada gördüğümüz, sekizer katlı sıra sıra binalar henüz inşa edilmemiştir. Adına “Yenişehir” denir ve Yenişehir önce alt yapısından başlanarak imar edilecektir. Bölge bomboştur. Lütfen hayâl etmeye çalışın, bomboş bir alanda 12 metrelik iki yol, sekiz metrelik iki kaldırım, ortada 6 metre boş alan. O tarihe göre düşünürseniz olağan üstü geniş bir yol. (1)
Atatürk talimatı verendir ama danışmanı Fransa’dan getirttiği “Şehircilik mühendisidir” İleriyi görmeyen, mühendisçe düşünemeyen, ufku dar insanların hayâl dünyası bu kadar genişlikteki bir yolu akılına sığdıramaz.
“Paşa sarhoş. Ne dediğini bilmiyor. 12 m. gidiş; 12 m. geliş yol mu olur? Hele 8 m. kaldırım da nesi? Millet maç mı yapacak? Yarın gelsin hiçbir şeye hatırlamaz” diye düşünerek bütün ölçüleri yarı yarıya işaretlemişlerdir bile.
*
Turnayı gözünden tanıyan o dâhî lider sabah erkenden yol inşaatının başındadır. Çünkü lider vasıflarından biri de, verilen mesajın karşı taraftan ne kadar ve nasıl algılandığını anlamaktır. Atatürk sahip olduğu ince ruhlu karakter gereği 6 ncı ve 7. hisleri inkişaf etmiş bir lider olduğu için, verdiği talimata “Paşa sarhoş, böyle ölçü mü olur?” diyeceklerini tahmin ettiği için ertesi gün erkenden yol inşaatının oludu yere gelir. Bakar ki yolu yarı yarıya daraltıp yapmaktalar. O tarihlere göre düşünürseniz böyle geniş bir bulvar cidden aklın kabul edeceği bir plan değildir. Yapılan bulvar sadece bu değildir. Sekiz bulvar daha vardır. Talat Paşa, İsmet İnönü, Cumhuriyet, Gazi Mustafa Kemâl, Celal Bayar, Gazi Osman Paşa, Cemal Gürsel ve İstanbul gibi. Dikkat ederseniz gelişmiş ülkelerin şehir planında uçaktan bakınca sanki bir tablo görürsünüz. Bulvarlar şehrin iskeletidir, omurgasıdır. Yan ve tâli yollarda bununla orantılı olarak geniş tutulmuştur. Yukarıdan bakınca bir plan dâhilinde imar edildiğini anlarsınız. Ne yazık ki göç alması ve gecekonduculuk yüzünden, Atatürk’ten sonra gelen yetkililer, bu düzeni devam ettirememiştir. Yani şu bir gerçektir ki; 80 yıldır Atatürk’ten daha ayık ve daha lâyık bir reisicumhur gelmemiştir.
*
Atatürk’e dâhi lider dememizin mantıklı ve geçerli sebepleri var. İşte “mimar ül azam” diye bu zihniyete diyoruz. 80 sene sonrasını görmek budur. Herkese ileri aklı, geniş hayâli, riyasız zihniyeti ile davranan ve sözlerinin karşıdan ne kadar ve nasıl algılandığını kişilerin gözünden anlayan ve ona göre tavır gösteren kişiye lider denir.
*
Atatürk, halka din/iman edebiyatı yapmayan, insanların dinsel maneviyatlarını değil; moralmen kişilik maneviyatlarını yükselten, onlara yeni ufuklar açan, realist bir lider idi. O Allah’ın verdiği kendine mahsus, herkeste bulunmayan karakter ve kabiliyeti ile lider oldu. Lider olmak için, halkın nabzına göre şerbet, ağzına göre bal vermedi. Zihninden ve kalbinden geçenleri tatbik etti, halk kabul etti.
Halkın din ve mezhep duygularını istismar etmek; Allah’ı, Peygamberi siyasi gayesi için araç olarak kullanmak onun kitabında yoktu. Hâlbuki Atatürk dinî duyguların halkın yumuşak karnı olduğunu çok iyi biliyordu.
*
Bundan 80 yıl evvel planlanan Ankara’ya ne yazıktır ki 80 yıl geçtiği halde ikinci bir Gençlik Parkı yapılamamıştır. 80 yıl geçtiği halde ikinci bir (AOT) Atatürk Orman Çiftliği yapılmamıştır. İkinci bir Ulus, ikinci bir Kızılay yapılamamıştır.
*
Rahmetli Turgut Özal ile başlayan ‘OTOBAN ve OTOYOL’ çalışması ve son on yılda yapılan duble yollar elbette gurur veriyor. Ancak bütün iller için söylüyorum, cadde, meydan ve çarşı planlaması yapılmamıştır. Gecekondu önlenememiştir. Şehirlerimiz evsel görünüm olarak ve trafik olarak berbattır. Rastgele her yere kondurulan AVM (Alış-veriş merkezleri) çarşı ihtiyacımızı gidermiş olsa da, Osmanlı dönemindeki geleneksel şehircilik mantalitesi kaybolmuştur. Sokak ve mahalle imarı ölmüş; sokak ve mahalle anlayışı kaybolmuştur. Sokak aralarında dükkân olmaz. Mahallede işyeri olmaz. Eski şehirlere bakın; şehrin ortasında meydan vardır. Meydanda saat kulesi, ulucami, hamam vardır. Yine bu meydanın hemen bitişiğinde imarlı iş hanı vardır içinde birçok dükkânlar bulunur. Hatta kasaplar, bakalar ve manavlar yan yanadır. Hasetlik kıskançlık yoktur. Ama kasabın yanında demirci veya nalbant yoktur. Onlar da topluca meydana yakın bir yerdedir. Yine meydana yakın bir yerde haftada bir, gıda ve hayvan pazarı (mal pazarı) kurulur.
*
Çağ elbette değişecektir. Gelenekler de değişecektir. Değişmek imha etmek, çöpe atıp yerine yeniden başka bir şey yapmak değildir. Mevcut ve yaşayan geleneğin çağa uygun ıslah edilmesi esastır ve meziyettir. Yoksa at eskiyi al yeniyi demek, kolaycılık ve taklitçiliktir. Bu durum yeni nesli ve yakın gelecekte tüm toplumu suni’leştirir, başkalaştırır, kökünden ayırır.
Ve ;
“Ey Türk Gençliği, muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” sözü muhatap bulamaz.
(1) O tarihte Ankara’daki askerî, resmi, gayri resmi otomobilleri ve traktörleri toplasanız sanırım 300-400 ü bulmaz. Her tarafta at arabası, kağnı, var. –( Tam tarihsel olarak incelemedim ama belki traktör bile yok. Traktör olsa ne yazar, traktör köyde kullanılacak zaten )- Ancak size kesin tarihli bir bilgi vereyim. Biz Topraklıkta oturuyoruz. Bizim ev, Kanser Hastanesine 800 m. Kolej’e 1000 m. ve Kızlay’a 1500 m. Yıl 1957-58. Yolumuz yok. Bizim sokağa (9 Eylül Sokak) odun kömür, at arabaları ile geliyor. Sokağımızda hiç dükkân yok, kimsenin otomobili ve telefonu yok. Zerzevatçı, yoğurtçu, sütçü, camcı hepsi malını sırtında gezdiriyor. Bizim sokağa ilk kez dozer girip toprak açma tarihi 1958-59 dur. Yıl 1963-64 olduğunda her ev önündeki bordür taşlarının (kaldırım taşı) parasını peşin ödedi ve sokağımıza ilk asfalt atıldı.