Kargı Atatürk İlköğretim Okulu’nun büyük kapısından ilk defa giriyordum içeriye. Yüksek tavanlar, uzayıp giden mazot kokulu tahta zeminli koridor, beşinci sınıfların kapısının üstünde asılı duran, rahmetli müdürümüz Mansur Ovacıkaşı'nın elinden çıkma Kocatepe'de Mustafa Kemal tablosu, duvarlarda asılı savaş resimleriyle okul, nasıl da büyük görünmüştü gözüme.
Her 29 Ekim sabahı bahçelerden yolduğumuz! kokulu pembe güllerle koştuk okulumuza. Okul hademesi Sabit Dayı'nın boyundan büyük kömür kovalarını taşıyarak yaktığı pik sobaların başında ısındık (nur içinde yatsın) öğretmenimiz Ahmet Öbek derse başlayana kadar. Paçamızın ıslağını elleriyle kurutan öğretmenimiz. Teneffüslerde aldırdığı Yeni Asya Gazetesinin sadece kokusu kaldı hafızamda (iyi ki).
Metin Üstündağ misali, renksiz olduğu için beğenmediydim de bana düşen Aşık Veysel kitabını, Serdar'ın Uzun Memet'ini aşırma çabam boşa çıkmıştı. Örtmen onu kayırıyordu tabii).
Ön bahçede yapılan futbol maçlarında, sadece naylon topun peşinden koşmaz, bir taraftan da yüksek merdiven başındaki Ziraat Bankası bankında oturan örtmenlerim seyrediyorlar mı diye kontrol ederdim gözucuyla.
Kara önlüğüm sarı kafamın altında parlardı. Bayrak tutturdulardı bir bayramda, müsamerede Çeşmemeydanlı Ördek Ali olduydum da kekemeliğim azaldıydı.
Haklı haksız cetveller yedik avuçlarımıza, hem de bazen dik tırnak üstüne. Bana kattığı tek artısı, yüzüme sınıfta çizdiği artı işaretinden ibaret olan hocalarımız da olmadı değil.
Lise zordu be...6 dersten çakıyordum birinci sınıfında az kalsın. Sağolsun Çelikel Hocam. Kendisi anlamazdı ama matematikten, enseye attığı her tokat karşılığı, Hümeyra hoca'dan aşırdığı bir yanıtı getirirdi yaz bütünlemelerinde.
Ders aralarında Fatma'yla Rahime’yle, Aysel'le birlikte yürüdün mü yandın. Tarihin yetiştirdiği en namuslu! idarecisi Veli Akkoca hocadan yavriim lafı eşliğinde bir çuval sopa. Halbuki o kadardı altı Edebiyatta kız arkadaş. Sadece yürürdük çekirdek çıtlatırkene.
Özellikle erkeklerde, tahtaya kalkmanın teknik! sebeplerle zor olduğu yaşlardı. Ceket sürekli düğmeli ve pantolon fermuar nahiyesini kapatmalıydı.
Keşke bize sürekli ceket düğmelemeyi öğretmeselerdi. Eğitim yaptırırken eğmeselerdi, ayakta durmayı daha çok gösterselerdi.
Öyle böyle yirmi altı sene geçmiş Kargı Lisesi biteli. Geriye dönüp baktığımda, sevgili örtmenimiz Yaşar Koç jötemi, Namık Hocam haçlıların ne halt etmeye Anadolu’ya girmeye çalıştıklarını, Asuman Hocam bu topraklarda matematik öğrenmenin zorluklarını, Ömer Hocam haritanın neye yaradığını, Basri Hoca failün failatünü... ölmeyecek! kadar öğretmişlerse de; sevildiğimizi bilirdik. Bir de vatanı sevmeyi, bir de cumhuriyeti, bir de ahlaklı, namuslu olmayı. Çelikel’in, Namık Hocanın öğrencisiysen adam gibi dik durmayı. Hem de rüzgara karşı bile.
Kırklı yaşlara gelince insan, emek verenleri daha bir iyi anlıyor. Tıpkı annesinin kıymetini anladığı gibi.
Tüm öğretmenlerimin öğretmenler günü kutlu olsun.